BURAK KILIÇ
Beşiktaş, Avrupa’da kroşeleriyle yenilmezlik unvanını korurken, kemerine Anadolu’da karşılık bulamıyor. Hayatta çok net ifadeler, ender şeyler için kullanılır. Hele ki futbolda topyekün bir doğru veya yanlış yoktur. Doğruların ya da yanlışların toplamı vardır. Beşiktaş’ta ise terazinin kırılması an meselesi.

Fotoğraflar: Reuters
Motivasyon
Beşiktaş, Bilic’in son sezonuyla veda ettiği ‘Feda’nın mükâfatını Şenol Güneş’le aldı. Sosa-Gomez’le yakalanan başarının farklı bir türü Talisca-Aboubakar ikilisiyle geldi. Merkez gol kanalları derisini değiştirdi. Oyunun şairaneliği selefinin ardında kalsa da şaşalı bir dönem yaşandı. Craig Thomson’ın, altından pis kokular tüten kıyımına maruz kalan Beşiktaş beklendiği gibi bir çöküş yerine kıyam yaşadı. Şampiyonlukla yaralar onarıldı. Bu iki şampiyonluk içlerinde bambaşka hikayeler barındırsa da ortak paydaları arzu ve tutku oldu.
Küçük bir örnekle; 3-0’dan 3-3’e dönen Benfica maçından üç gün sonra Başakşehir’i ağırladı Şenol Güneş’in ekibi. Tutku ve arzuda bir adım bile geri atmadı takım. Büyük bir cenkten çıkmasına karşın, yine geri döndü. Hatırlayanlar daha iyi anlayacaktır, 1-1’e dönüşte oyundan çok ‘isteme’nin etkisi vardı. Bu birkaç sihirli kelime, zaten elinizde olan yeteneklerle harmanlandığında, şampiyonluğun bir kapısı kendiliğinden açılıyor.
Türkiye Ligi, yatırılan büyük paralar karşılıksız kalmasın diye azımsanmıyor ama azımsanmalı. Mevcut lig tablosu son derece adil. Özellikle ilk dört takımın altındaki hiçbir ekip futboldan bahsedebilecek durumda değil. Hakeza; bütçe bahane edecek durumda da değil. Tamamen yanlış planlamalar neticesindeki kalite uçurumu sahadaki pas akışında sırıtmaya başlıyor. Zeminlerin kötülüğüne, oyunu soğutmaya, tek plan olarak kanatlara süratli siyahileri koymaya dayalı bu düzenin elindeki tek argüman ‘mücadele’. Kavgayla karışık mücadelede her yol mübahlaşırken kazanılan puanlara büyük anlamlar atfedilmesi vasat seviciliğinden öteye gitmiyor.
Beşiktaş’ın, kendi rakiplerine oranla tek eksiği ise burada doğuyor. Galatasaray’dan beş, Fenerbahçe’den iki puan geride olmanın ilk izahı motivasyon. Rakibiniz sizi ringdeki gibi hırpalamıyor. Saçınızı çekiyor, yüzünüzü çiziyor ve siz ringin ortasında sadece hayıflanıyorsunuz. Sokakla salonlar bir değil. Beşiktaş artık bunu kabullenmeli. Kuralına göre oynamalı. Sahada başta Cenk olmak üzere, Babel, Oğuzhan ve Talisca hiçbir artı enerji koymuyor. Rakibiniz her topu ısırırken bahsettiğim isimlerden Babel-Cenk-Talisca kaleye azami 25 metrede topla buluşmak istiyor.
Oğuzhan’ın aklında ise bilmediğimiz bir devran dönüyor. Sezon başlarken hazırlandığı vedasını tamamlıyor gibi kaptan. Bir oyun planı ve akılla rakiplerini ezebilecek bu dört isimdeki motivasyon eksikliği, Anadolu’daki her maçta bir morluk daha bırakıyor Beşiktaş’a.
Onlarca seçenek
Burada kadro dışı gibi bir radikalliğe gitmeden birçok merhem sürülebilir. Tüm tahtadaki planlar silinip iki 10 numara Talisca-Orkan denenebilir. 10 numarasız, biraz Fenerbahçe’nin Topal-Josef ikilisine benzer ribaundcu orta alanla kanat merkezli bir 4-4-2 denenebilir. Lens’i Babel’in yerine koyarak Q7’nin bindirmeyişleriyle oluşacak geometrisizliğe bel bağlanabilir.
Biraz zor bir cümle oldu.
Açayım: Quaresma’nın prangalandığı sağ çizgiden çıkamaması ve Lens’in düzenli olarak çizgiye inmesi paralel dizilen tüm takım planlarına aykırı. Geride çapraz kalmak zorunda kalan bir Beşiktaş birkaç seri pasla kalesinde pozisyon görebilir ama diğer yandan bozulan geometri rakibin yerleşimini de bozacağı için avantaja çevrilebilir. Lig özelinde komplike kontra atak yapabilecek takım sayısı düşünüldüğünde bu kumar değerlendirilebilir. Saydığım sadece üç plan. Bunun gibi pek çok plan çizilebilir. Hiçbiri sezon geneline yayılabilecek düzenler değil. Ama bazı maçlarda tahtada yazan her şeyi silmek gerekir. Ama yazılmıyor.
Şenol Güneş’li bölüm başlıyor.
Yıkılan krallığın prensi
Yukarıda hiç Quaresma’dan bahsetmedim çünkü Portekizli’yi Şenol Hoca’dan ayrı anlatmak çok güç. Quaresma’nın adını iyi koymak gerekli. Quaresma = ‘Show Business’. Real Madrid’in Beckham transferi gibi, ManU’nun Ibra transferi gibi bir isim.
Top her ayağına geldiğinde, bir matadorla boğanın mücadelesi varmışçasına sesler yükseliyor Vodafone Park’tan. Korner bayrağına doğru attığı çalımlar ‘izleyici’yi büyülüyor.
Ama artık pembe dizi para etmiyor.
Bu oyun 90’ların sonu 2000’lerin başı oyunu. Konsol oyunlarının futbolu. Elbette takımda böyle isimler olabilir. Ama asla bunun üzerine bir plan kurulamaz. Real Madrid Beckham’ı aldı ama komutan Zidane’dı. ManU Ibra’yı aldı ama skor için Lukaku’yla anlaştı. Beşiktaş’ta geçen iki sezonda yukarıda bahsettiğim motivasyon ve ortak mücadeleyle Quaresma’nın defoları gölgelendi.
Ama bu sezonki dalgalanmalarda en göze batan artık Quaresma oldu. Sürekli top isteyen, yalnızca orta kesen, oyundan alınınca tavır yapan, oynarken kavga eden bir prens olarak sahada süzülüyor.
Şenol Güneş ise, her maçın 10. dakikasından itibaren elleri havada top bekleyen Quaresma’ya atılan topların beyhudeliğine çözüm bulamıyor. Onsuz bir planı hiç denemedi. Onunla bütünleşecek bir plan da denemedi. Hep sahanın başka yerlerini dizayn etti. Caner kesik yedi, Medel yedi, Talisca yedi ama Quaresma’nın kanadına hiç göz dikilmedi. Onunla, oyun bir yana, skora katkı sağlayacak hiçbir plan çizilmedi. Nedenini hoca yanıtlamıyor ama tüm işaretler bir ismi gösteriyor: Tamer Tuna.
Şenol Güneş basına açıklamasa da ciddi bir teknik kadro sorunu var. Rakiplerin analiz eksikliği ilk göze çarpan. Oyuncu değişiklikleri ise bir mucize kovalarcasına yapılıyor. Gençlerbirliği deplasmanındaki dönüş çabasıyla, Kayserispor maçındaki çaresizlik arasında müthiş bir mental gerileme var. 90. dakikada dahi inatla çizgileri zorlayan, stoperleri 70 metreye kadar çıkaran takımdan, mesafesi 50 metreye esneyen, 70. dakikadan sonra içeri merkezden top şişiren bir takıma gerileme var. Gol adına ayağına güvenilen isimlerin isteksizliği de eklenince Negredo’dan, John Carew, Cenk’ten İlhan Mansız mucizesi bekleniyor.
Kalem, Şenol Hoca’nın elinde. Kendi inşa ettiği başarıya kötü son yazıp yazmayacağına kendi karar verecek. Mutlu son için ise formül hazır. Elinizde Sosa ve Gomez olmadan şampiyon olabilen bu takım var. Önce adalet ve arzu, sonra da geçmişten intihal eden planlar gerekli.
Devre arasında bunlar yapılabilir mi? Bekleyip göreceğiz.
Orkan Özil Demirci
Son olarak; ‘Yazmazsan dert olur’ denir ya. Tam böyle bir konu var. Orkan’ın Beşiktaş için hazır olmadığını iddia edebilen çılgınlığın Muhammed Demirci için bir açıklaması olmadığına eminim. Yine de bir umut soru sorayım.
Leipzig deplasmanından zor üç Süper Lig deplasmanı sayılabilir mi?
Futbola duyulan açlık konusunda Orkan’dan ileride beş Türk sayılabilir mi?
Artık elmas değerinde olan yaratıcı oyuncu statüsünde Süper Lig’den kaç oyuncu sayılabilir?
Mesut Özil Schalke’de kaç yaşında forma giymiştir? Her düşünce tenkit edilebilir ama literatürün inkârı sadece saçmalıktır. Dünya genç oyuncu için yanıp tutuşurken biz bahane üretiyoruz. İyi halt ediyoruz.
Not: “Tunca Öğreten gazetecidir” demedik mi?