
H. Ayhan Tinin
Sanat da var / Hayat
Bilim kurgu filmlerinin en klişe repliğidir.
Genellikle macera böyle başlar. Sonra artık kısmetinizde ne varsa…
2020’ye biraz da alacaklı olarak veda ediyoruz.
Öyle kazalar, belalar, salgınlar, depremler bir yana; aslında büyük bir dönüşüm yılını geride bırakıyoruz!
Ancak yeni yılın da ne getireceğini bilemiyoruz… Bilinmeyen bir cismin yaklaştığı kesin!
Öncelikle şunu öğrendik 2020’den; “Sanat yangında son kurtarılacak!” Bundan fazla söze gerek yok. Dünyanın medeni ve ekonomik gelişimi yüksek ülkeleri, sanatı ve sanatçıyı hangi boyutta desteklemiş buna bakmak yeterli. Hamasetle değil, karşılaştırmalı sayılarla ve olaylar üzerinden konuşalım…
Burada yalnızca devletin yardımlarından söz etmiyoruz; siyaset, sermaye, toplum sanatla nasıl dayanıştı? Asıl soru bu… Buna açılması gereken yerleri kapatmak, kapanması gereken yerleri açmak da dahil… Mesele büyük ve enine boyuna konuşulması gerekiyor. Bir meselenin önce felsefesi, sonra kuramı, ardından stratejisi, en sonunda da operasyonu olur.
Uzak bir yaz geçti. Küskün, kaygı dolu bir sonbahar… Vaka sayıları bir arttı, bir azaldı, yine arttı. Vodvil ile kara komedi arası bir şey… Hangisi doğru? Hangi doğruya ihtiyacımız varsa o!
2020 post-truth kavramının bütün dünyada iliklerimize kadar hayata geçtiği, görmeyenin gözüne sokulduğu bir yıl oldu.
Bir anda bütün sanat etkinlikleri de çevrimiçi dediğimiz sisteme dönüştü.
Denize düşen festivaller, tiyatrolar, sinemalar, sergiler teknolojiye sarıldı. Oysa halen evde değil, salonlarda izlemeyi; sanal sergileri değil, gerçek sergileri, insanla yaşanılan/yapılan sanatın evrensel coşkusundan bahsediyor/tartışıyorduk.
2020 ile kapanmamış bir hesabımız var.
Şehirler uzak, ışıklı ve yalnız kaldı. Sanat ve kültür üreticilerinin fiziksel mekanları boşaldı. Köyler, kırsal biraz karanlık, çokça yalnız ve görece güvenli olarak hayatımıza yeniden girdi.
Sanatın da toplumların da bireylerin de dönüştüğü bir yıl yaşadık.
Bir bilimkurgu öyküsü gibi, dün gıcır gıcır olan her şeyin üzeri birden toz ile kaplandı… İlişkiler, dostluklar, kitaplar, filmler, diziler her şey ikinci el ve eskiye dönüştü. Salgın öncesinde reyting rekoru kıranlar salgından sonra yok olma aşamasına geldi. Salonlar boşaldı, heyecanlar pörsüdü… Birkaç destek kıvılcımı yandı, söndü…
Ağır bir pazarlık yapıldı bizimle…
2020 giderayak istesek de istemesek de sanatın ve kültür ürünleri sayılabilecek her şeyin dilini ve yöntemini değiştirme sözü aldı bizden… Ne ütopya ne de distopya, yeni zaman gerçekliği diyelim buna… Fırını görmeden ekmeği sofrada bulanların, kıymayla kuzu arasında bağlantı kuramayan ergenlerin, bütün gün ekran başında varlığını anlamlandırmaya çalışan beyaz yakalının, yerini karanlık fabrikalara terk eden mavi yakalının, aslında çoktan mesleksiz kaldığını fark edememiş çeşitli sektörlerdeki milyonların gerçekliği bu…
Dili farklı, notası farklı, deseni farklı, senaryosu farklı bir dünya…
Bu yeni dünyanın içinde sanat üreten herkes kendini yeniden tanımlamazsa, gelecekte var olması imkânsız gibi…
Son 30 yılın evrensel ölçekteki yalan dünyası yıkıldı.
Bir dönüşümün eşiğinde, bir ihtimalin salıncağındayız. Bu yeni sesi bulanlar, sahnelerde, perdelerde, salonlarda yeniden insan insana buluşacaklar.
2021’i henüz tanımadık.
Fakat sevmek istiyoruz. Uyum sağlamak, ortak bir ses bulmak istiyoruz.
Fakat biliyoruz, 2021’in bir geri dönüş vaadi yok. Önümüzdeki bir yıl içinde salgın sona ulaşsa bile varacağımız yer eski günler değil, yeni bir eşik olacak.
Bilinmeyen bir cisim yaklaşıyor, 2021!
Birlikte eğlenmek, sarılmak, alkışlamak; denize korkmadan girmek, sokaklarda korkmadan selamlaşmak, sahnelere gül atmak istiyoruz.
Mağlubiyetin acısını unutup, önümüzdeki yıllara bakmak istiyoruz.
Hayat, sanat, insan aklı, gönül gözü; bizi bekler mi dersiniz?