31 Mart akşamı şekillenen Türkiye tablosunun beklenen bir netice olduğunu söylemek zor. Henüz 10 ay önce gerçekleşen seçimde kazanacak gibi görünen muhalefet tel tel dökülmüş, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi ülkedeki çok boyutlu kriz haline rağmen AKP-MHP cephesinin galibiyetiyle noktalanmıştı. Seçimden sonra da muhalefet ittifakı dağılmış ve her biri aynı yöne savrulmuştu. Bu şartlarda muhalefet nasıl olacaktı da iktidar karşısında başarılı bir yerel seçim performansı ortaya koyabilecekti…
Ne var ki Türkiye enteresan bir ülke. Özellikle son iki seçimdeki tahminlerin pek isabetli olmaması da bunun bir yansıması. Siyaseti çok uzun yıllardır izleyen insanlar bile olan bitene hayret etmekten kendini alamıyor. Yine de seçimin ardından kayıtlara geçen veriler, beklenmedik değişimlerin nereden kaynaklandığını anlamak için fikir veriyor.
Seçimin galip partisinin CHP olduğu tartışılmaz. Bu başarının doğrudan CHP ile ilgili olan tarafları var. Birincisi CHP, yerel seçimde kendi tabanını konsolide etmeyi bildi. Artı, mevcudun üzerine yeni oylar da ekledi. Moral bozukluğuna yol açan Mayıs mağlubiyetinden çok kısa bir süre sonra bu bütünlüğü sağlayabilmenin oldukça önemli bir yönetimsel başarı olduğunun altını çizmek lazım. Ayrıca adaylar da kendi yerellerinde alkışlanacak kampanyalar yürüttü. CHP bunu hiç şüphesiz ki yaşadığı değişime borçlu. Eğer değişim olmasaydı, ki içeriği hâlâ tartışılabilir, CHP’nin yerel seçimde bu konuma erişmesi hayalden öteye gidemezdi. Öte yandan CHP, doğrudan kendi tabanına dahil olmayan ancak oy tercihini AKP’ye kaybettirme hedefiyle belirleyen yurttaşların da desteğini almayı başardı. Yani taban ittifakı formülü tuttu ve CHP diğer muhalefet partilerinin geçmiş seçimlerde aldığı oyu kendi bünyesinde toplayabildi. Başta İstanbul olmak üzere bazı kentlerdeki ezici galibiyet bu sayede mümkün oldu.