MAHİR TOKATLI*
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2003’te başbakanken bir söyleşide, “Benim için tabii ideal olanı Amerikan modelidir” demişti. Bu, onun ve AKP’nin başkanlık sevdasının iktidarının ilk yıllarına kadar dayandığını gösteriyor.
‘Türk tipi başkanlık sistemi’
Önceleri örnek olarak ABD gösterildiğinde, Amerika’nın federal bir yapıya sahip olmasından dolayı AKP eleştirilirdi. Bunun üzerine literatüre bir de ‘zavallı Obama’ deyişi eklendi ve başta Burhan Kuzu olmak üzere AKP’nin ileri gelenleri tarafından ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ kamuoyuna sunuldu. Bu düşüncenin ana fikriydi şuydu: ‘Dünyadaki bütün siyasi sistemler incelensin, her sistemin avantajlı özellikleri toplansın ve yeni anayasa bunlara göre şekillensin.’
Bu incelemenin ilk meyveleri Kasım 2012’de AKP tarafından TBMM Anayasa Komisyonu’na sunuldu. Buradaki temel hedef ise bu anayasa taslağını zamanın ‘bağımsız’ milletvekilleriyle en azından halkoyuna sunmaktı. Lakin Selahattin Demirtaş’ın Kasım 2014’te ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışı, yeni kurulmuş HDP’nin bu ‘proje’ye destek olmayacağını gösterdi.
HDP faktörü
Aslında HDP gerçek başkanlık sistemine soğuk bakmıyor; çünkü başkanlık sistemi terminolojinin aksine yürütmeyi değil yasamayı, yani parlamentoyu güçlendiriyor. Üstelik başkanlık sistemi HDP’nin ana taleplerinden merkeziyetçi sistemin yumuşatılmasını, federal veya en azından adem-i- merkeziyetçi bir yapı oluşturulması için gayet uygun bir sistem. Ancak HDP’nin gözünde, AKP’nin ’Türk Tipi başkanlığı’ aşırı otoriter, başkana endeksli ve üniter bir siyasi rejim kurulması anlamına geliyordu.
‘Hayır’ diyen HDP, hem haziran hem de kasım 2015 seçimlerinde hedef haline geldi; ama partinin sağlam demokratik duruşu cumhuriyetin yapısını kurtarmış oldu.
Yeni ittifakların peşinde koşan AKP’nin en büyük umudu seçimler sayesinde en az 330 vekil çıkarmaktı; fakat 2015’teki her iki seçimde de bu hedefine ulaşamadı. Kısacası, HDP’nin iki defa barajı aşması iktidar partisinin kirli oyununu bozdu.
2017’nin ocak ayında parlamentodan AKP ve MHP oylarıyla çıkan anayasa önergesini, 2012’deki taslağıyla kıyaslarsak devlet organlarının yapısında fazla bir değişiklik görmüyoruz. Her ikisinde de devletin ve yürütmenin başında halkoyuyla seçilmiş başkan veya cumhurbaşkanı bulunmakta ve onun karşısında yasama organı olarak aynı gün başkanlık seçiminden farklı bir seçimle oluşturulan TBMM durmakta.
Hangi yasa, yürütme alanının dışında olabilir ki?
Başkanlık sistemlerinin temel özelliği, yürütmenin ve yasamanın birbirinden bağımsız olmasıdır. Ama bu özellik her iki taslakta da yok ve her iki siyasi organa da birbirini siyasi sebeplerden dolayı düşürme yetkisi verilmekte. Bu ne anlama geliyor?
Eğer yürütmenin tek kişilik başı başkan, seçilmiş meclisle anlaşamıyorsa meclisi feshedip her iki organın yeniden seçilmesine isteyebilecek. Başkan bununla yetinmeyip yürütme olarak kararnamelerle meclisin yerine meclisin yegâne yetkisini kullanabilecek.
Cumhurbaşkanının kararname yetkisi sadece yürütme alanını öngörüyor. Yetki sözde kısıtlanmış olabilir; fakat hangi yasa yürütme alanının dışında olabilir ki? Genel olarak, tüm anayasaların ortak özelliği belirsiz olmaları ve siyasi sistem içerisindeki aktörlere hareket özgürlüğü vermeleridir. Bunu da böyle okumamız gerekir.
MHP’ye gelince
Muhalefet partisi MHP’nin 20 senelik lideri Devlet Bahçeli’nin başkanlık sistemine bakışı ise ayrıca dikkat çekici…
Milliyetçi kesimde başkanlık sisteminin federal bir devlet yapısı öngördüğü ve böylelikle ülkenin bölünmesi anlamına geleceği fobisi nedeniyle bu sistemin kesinlikle reddedilmesi gerektiği düşüncesi öne çıkıyor. Bu yüzden ilk günlerde MHP ülkenin bölünmez bütünlüğünü ileri sürerek başkanlık sistemine karşı bir tavır sergilemekteydi. Bahçeli de ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ni haklı olarak ‘diktatörlüğe adım’ ve ‘tek adam rejimi’ olarak tanımlıyordu. Üstelik seçim döneminde AKP’yi başkanlık sistemini, yolsuzluklarını örtbas etmek için kurgulamakla suçlamıştı.
Yani, Bahçeli geçmişte başkanlık sistemine karşı gayet net bir tavır sergilemiş ve son olarak ‘demokrasinin idam fermanı’ olarak nitelemiştir.
Ne fark var?
Bizim için önemli noktalar Bahçeli’nin başkanlık sistemini ‘diktatörlük’ ve ‘tek adam rejimi’ olarak nitelemesidir. Demokrasiye yönelik iki taslak arasında acaba ne değişti de, Bahçeli bu tutumunu değiştirdi?
Bahçeli’nin bir bildiği olduğunu varsayarak iki taslak arasındaki farkları inceleyelim:
Yeni taslak ‘başkan’ terimi yerine ‘cumhurbaşkanı’ terimini kullanıyor.
Millet, TBMM’de 550 yerine 600 vekil tarafından temsil ediliyor.
Anayasa Mahkemesi 17 üyeden değil, 15 üyeden oluşuyor.
Başkanın tek vekili 2012 taslağına göre -ABD’de olduğu gibi- oy pusulasında adını bulacak ve halk tarafından seçilecekti. Yeni taslağa göre ise cumhurbaşkanı, seçildikten sonra kendi keyfine göre başkan yardımcılarını atayabiliyor ve bu sayı birden fazla olabiliyor. Cumhurbaşkanı herhangi bir nedenden dolayı görevini sürdüremeyecekse, vekili cumhurbaşkanı konumuna gelebiliyor. Dolayısıyla cumhurbaşkanı yardımcısı veya yardımcıları meşrutiyetlerini halktan değil, tek bir kişiden alıyor.
Eski taslağa göre meclis seçimlerinin yenilenmesi kararı hiçbir nitelikli çoğunluğa bağlanmamıştı, yani üyelerin salt çoğunluğu yeterli olacaktı. Yeni taslakta ise meclisin seçim kararı alması zorlaştırılıyor ve 5’te 3 çoğunluk şartı gerekiyor.
Her iki taslakta da ‘impeachement’, yani başkan/cumhurbaşkanı suç işlediğinde soruşturma açılıp görevden uzaklaştırılması mümkün (böyle bir mekanizma aslında gereksiz; çünkü yasamada zaten yürütmeyi görevden uzaklaştırma yetkisi bulunuyor).
2012 taslağına göre bakanlar görevden uzaklaştırılamıyor, yeni taslakta ise ‘impeachement’ yoluyla bu artık mümkün oluyor.
Basit bir anayasa değişikliği değil, rejim değişikliği
Başkanlık sistemini ’diktatörlük ilanı‘ olarak niteleyen Bahçeli şimdi ‘Evet’ diyecek. Peki başkanlık sistemine ’tümden itiraz‘ ile ‘tam destek’ arasında ne değişti?
Demokratikleşme söz konusu değil, iki taslak arasındaki fark marjinal, hatta her ikisinde de demokrasi seviyesi yok denilecek kadar az.
Söz konusu olan basit bir yasa değişikliği değil, basit bir anayasa değişikliği de değil. Mevzubahis, siyasi bir rejim değişikliği. Bahçeli’nin bir zamanlar doğru tespit ettiği gibi AKP’nin başkanlık sistemi‚ ‘demokrasinin idam fermanı‘ ve ’diktatörlüğe atılan adım’dır.
Haydi hayırlısı…