Türkiye’de yargının kalitesi hep tartışma konusu oldu. Ama son yıllarda özel seçilmiş bazı mahkemeler farklı bir şey yaşadı. Kimi cemaatlerin, kimi partilerin, kimi nüfuzluların istediği kararı aldırabildiği, gerektiğinde kendi kararlarını bile kaldırabildikleri hale dönüştü.
Bu süreçte, siyasi ya da cemaat militanları dışında, yeni bir hâkim tipi belirdi: Geçmişine dair leke taşıyanlar.
Geçirdikleri soruşturmalar yukarıdaki isimlerce kapatılan, haklarında somut iddialar araştırılmayan, görevde kalmalarını bağlantılarına borçlu olanlar.
İşte bunlar birer kullanışlı aparata dönüştü. İstenilen kararı istenilen zamanda veriyorlar. Ülkenin demokrasisi, bağlı olduğu anayasa, uygulamak zorunda oldukları ceza kanunları umurlarında bile olmuyor. Geçmişte verdikleri açıklar, taşıdıkları lekeler, onları kurtaranlara borca dönüşmüş durumda. Haliyle istenilen zamanda istenilen kararı vermekle kalmıyorlar, gerektiğinde aradan yıllar da geçse kendi kararlarını bile değiştirebiliyorlar. Yargının cemaat ve siyaset bağlarından kurtulması kadar, bu lekelilerden kurtulması da önemli.
İşte benim “o” dediğim kişinin anlaşılamayan ama çok konuştuğumuz kararlarının ardında da bu lekeli hal var. İyi haber ise şu, emin olun “o” gibiler sayıca yargının çoğunluğunu oluşturmuyor.
İnancını, ideallerini, en önemlisi aklını yitirmiş bir sistem ancak lekeli insanların omzunda yükseliyor.