Bu şartlar altında Türkiye; geçmişte, neyi nasıl başardığını hatırlamak yerine, “Çin Modeli” adı verilen, yüksek döviz kuruna, ucuz emeğe dayalı bir modeli tartışıyor. Böylece ithalatın artması amaçlanıyor. Avrupa’nın, Çin’den vazgeçerek ondan aldığı malları Türkiye’den alması hedefleniyor. Oysa ne Çin ve Türkiye kıyaslanabilir ne de Türkiye Çin’den model ithal edebilir.
Dahası var. Ekonomi; sadece parasal büyüklükle, borçlanma kapasitesiyle, borcun döndürülmesiyle, içeride ve dışarıda mikro ve makro ölçekte kredi bulabilme kabiliyetiyle açıklanamaz. Üretimin niteliği, süreci, hızı, doğal çevreyle uyumu yanında, üretenlerin yani emekçilerin geliri, refahı, alım gücü, eğitim durumu, mesleki tatmini, sigortalı ve sendikalı olup olmadıkları da önemlidir. Mülkiyet ilişkileri, gelir dağılımı adaleti konuşulmadan, ekonomi konuşulmaz.