MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
Memleketin ve dünyanın cehennemî sorunlarından bahsederken kimi okurlar “Peki nasıl çıkacağız bu kısır döngüden, çözüm nerede?” diye soruyor. Ben de kendi kendime soruyorum aynı soruyu. Sihirli değnek yok diyorum ama basit bir çözüm var aslında. Geçenlerde kaybettiğimiz Johan Cruyff’ün futbol için dediği gibi: “Futbol basit bir oyundur. Zor olan, onu basit oynamaktır.”
Ne kadar çok eşitlik o kadar az kurban
Önümüzdeki sorunlar için de çözüm basit, eşitlikçi toplum (dünya); zor olan, eşitlikçi toplumu yaratmak! Çünkü o ‘sihrli değnek’i yaratmak sihirli değnekle olmuyor, mücadele etmek gerekiyor.
Bilinmedik bir şey söylemiyorum elbet; muazzam bir literatür var bu konuda. Ama yine de son bir araştırma, eşitlikçi toplumların nasıl ‘sihirli değnek’ olduğunu ‘sahada’ gösteriyor ve ilerisi için de ilham veriyor.
Geleneksel kültürlerde insanların adak olarak sunulduğunu, kurban edildiğini biliyoruz. Nature dergisinde yayınlanan araştırma şunu ortaya koyuyor: Toplum ne kadar eşitlikçiyse insan kurban etme o kadar az.
Eski Germen, Arap, Türki kültürlerden İnuitlere, Afrika’ya, Japonya’ya kadar yaygın bir uygulama bu. Avustralya ve Yeni Zelanda’dan bilimciler, Austronesia dedikleri coğrafyadaki 93 geleneksel kültürde bu uygulamayı araştırmış. Bu bölge Tayvan’dan Madagaskar’a, Yeni Zelanda’dan Hawai ve Paskalya Adaları’na uzanıyor. Bu bölgenin seçilmesinin sebebi şu: Değişik dini inanca sahip bu kültürler iyi çalışılmış ve kökenleri ortak; ayrıca, küçük atollerden kıtalara kadar değişik ortamlarda varlıklarını sergiliyor ve küçük, eşitlikçi topluluklardan enikonu kompleks siyasi yapılara kadar yaygınlık gösteriyorlar.
Araştırmaya göre, 20 eşitlikçi topluluğun sadece beşinde insan kurban edilmesine rastlanıyor. Ilımlı bir tabakalaşmaya sahip 46 kültürün 17’sinde, yüksek ve katı tabakalaşmaya sahip 27 kültürün ise 18’inde bu uygulama görülüyor. Kısacası, sosyal tabakalaşmanın olduğu sınıflı toplumlar kurban üretiyor. Dahası, insan kurban edilmesi, sosyal tabakalaşmayı teşvik ediyor ve bir kere oluştuktan sonra tabakalaşmayı perçinliyor; sınıflı topluma geçiş için bir tramplen.
Tahmin edilebileceği üzre, kurbanlar, köleler ve esirler gibi toplumun alt tabakalarından geliyor. Uygulayıcılar da elitler; birçok durumda dini otorite ile siyasi otorite örtüşüyor.
Peki, neden insanları kurban ediyorlar? Bu kurban etme eylemi mutlaka bir ayin şeklinde icra ediliyor ve mutlaka bir kutsallık taşıyor. Doğaüstü, ilahi bir gücü memnun etme veya gazabını yatıştırma ‘amacı’nı taşıyor. İnsan kurban etmeyi ölümden ayıran şey de zaten dinî bir motivasyonu olması.
Yaygın vesileler şunlar: Tabu veya töre ihlali, önemli bir topluluk şefinin cenazesi, yeni yapılmış bir yapının veya kayığın takdis edilmesi… İnsan kurban edilmesi, bu törensel gerekçelerin sakladığı başka işlere yarıyor tabii: dini-siyasi otoritesi ve ayrıcalıkları ile sınıf temelli iktidarı meşrulaştırma; can almayı bir ayine dönüştürüp sergileyerek siyasi otoriteyi ilahi güçle donatıp kutsallaştırarak şiddet kullanma ve baskı yapma tekelini meşrulaştırma; siyasi-sosyal çatışmaları bulanıklaştırma, sosyal entegrasyon sağlama; cezalandırma, korku salma; ve böylelikle sosyal kontrol.
Araştırma ekibinden Joseph Watts (Auckland Üniversitesi), İngiliz Guardian gazetesine, ilginç bir problem olmasına rağmen, modern toplumlarda insan kurban etmenin izini sürmediklerini söylemiş. Ama yine de şunu diyor Watts: “İnsan kurban edilmesi modern toplumlarda kontrol için kullanılmıyor olsa da din daha genel anlamda bu işlevi hala görebiliyor. Çalışmamız, dinin sosyal elitlerin sömürüsüne nasıl açık olduğunu ve sosyal kontrol kurmak ve sürdürmek için bir alet haline gelebildiğini vurguluyor –bir sosyal kontrol aracı olarak insan kurban etme uygulaması, bunun nerelere kadar uzanabileceğinin tüyler ürpertici bir örneği.”
Araştırma sonuç olarak şunu da öne sürüyor: “Törensel öldürmeler küçük eşitlikçi gruplardan bugün yaşadığımız geniş tabakalaşmış toplumlara geçişe yardım etti.”
Şehitler, modern kültürlerin insan-kurbanları
Türkçede yayınlanmadığını sandığım için yaptığım bu genişçe özetten bugüne gelebiliriz şimdi. Bildiğimiz gibi seküler ‘dinler’ ve seküler kutsallar ortaya çıktı ulus-devletle birlikte. Mesela vatan o seküler kutsallardan, en güçlülerinden biridir. Ama aynı zamanda dini kutsallıkla da yaldızlanmıştır.
Bizim durumumuzda İslamcıların da (AKP), Kemalistlerin de (CHP), milliyetçilerin de (MHP), kimi solcuların da kutsadığı bir şey vatan. Bu yüzden, dini içerikli ‘şehit’ kolayca seküler alanın ‘vatan’ına sıçrayabilir ve sıçrarken bir miktar dini içerik de sıçratır.
Şehitler, bir anlamda, modern kültürlerin insan-kurbanlarıdır. O eski kültürlerde insan kurban etmenin ayırdedici özelliği dini motif taşımasıydı, şimdi vatani bir motif taşıması. O zaman da kurbanlar toplumun alt kesimlerinden seçiliyordu, şimdi de şehitler (kurbanlar) toplumun alt kesimlerinden seçiliyor. Şimdi de insan kurban etme (şehitlik) siyasi-sosyal çatışmaları gizlemek, bulanıklaştırmak, yamultmak için kullanılıyor. Şimdi de ayrıcalıklıların iktidarını meşrulaştırmak için kullanılıyor. Şimdi de, şehitlik adı altında, razı olanların canını alarak itiraz edenlerin de canını alma ‘yetkisini’ ve şiddet kullanma tekelini meşrulaştırıyor…
O geleneksel kültürlerde nasıl ayinlerle icra ediliyorsa insan kurban etmek, şehitlik de asıl o ayin için var; şehitler de ayinlerin bir parçası haline getiriliyor. Şehitlik de insan kurban etmek gibi bir sosyal kontrol mekanizması işlevi görüyor; insanları çarpıtılmış, yamultulmuş bir sosyal gerçekliğe entegre ediyor, ‘kaynaşmış bir kitle’ye döndürmeye çalışıyor. Şehitlik de eşitsiz, adaletsiz bir dünyayı, toplumu besliyor, yeniden üretiyor … insanları da buna ve iktidara razı ediyor.
Öyle ya da böyle bir kölelik düzeni
İşte bu yüzden ‘şehit’ cenazelerinde insanların isyan etmesi, ‘Neden hep bizim çocuklarımız ölüyor? Onların çocukları neden şehit olmuyor?’ diye seslerini yükseltmesine elitlerin tahammülü yok, iktidarın tahammülü yok, devletin yok. Ayrıcalıkların, eşitsizliklerin foyasını meydana çıkarıyor çünkü.
İnsan öldürmeyi vazeden, yücelten, estetize eden her tutum, emin olun, öyle ya da böyle bir kölelik düzeni vaadediyor demektir.
Her an eşitsizlik yaratan ve eşitsizlikler üzerine kurulu bir sistemde yaşıyor dünya. Bu sistemin adaletsizlik, şiddet üretmemesi mucize olurdu. İktidarlar, şehitlik gibi köhne ama hala işleyen numaralarla insanları rıza abideleri haline getirebilir, ama doğayı kandıramaz kapitalizm. İnsan isyan etmeyecekse de doğa edecek ve doğanın isyanını Ahmet Davutoğlu’nun “Milletin iradesini yansıtıyorlar” dediği polislerin, Recep Erdoğan’ın ‘hukuk devleti ilkesine uygun olarak en nazik şekilde görev yapan’ polislerinin o cennetten çıkma copları da, Amerikan ordusunun süper silahları da, Avrupa’nın mülteci duvarları da, bütün ülkelerin gizli servisleri de bastıramayacak.
Babaları gencecik ölmüş çocukların acısı
Şehitliği bir alet olarak en mahirane kullananların başında Hz. Cumhurbaşkanı geliyor tabii. Kendisinden önce de tepe tepe kullanılmıştı. Bugünün merkez medyası, yerin dibine batırdığı eski merkez medya gibi, hatta onu aratırcasına şeytani bir işlev görüyor bu konuda da. Çocukların babasız, ana-babaların oğulsuz kalmasının bir kıymeti yok medyanın gözünde de iktidarların gözünde de. Recep Erdoğan’ın bu konudaki acımasızlığı yeni bir şey değil; epey kanlı laf döktü bu konuda: “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” gibi… (Son veciz sözlerinin ne kadar gaddarca olduğunun bir anlatımı için Kürşat Bumin’in şu yazısına bakınız🙂
Dünyayı cehenneme çeviren eşitsizliklerin bir besleyicisi, bir aracı olarak şehitliği övmek, pekala başka türlü de kurulabilecek vatan denen şeyi kutsallaştırmak babaları gencecik ölmüş çocukların acısına ne yapabilir?
İki gün önce Türkiye gazetesinin birinci sayfasında küçük bir haber vardı. Kürt illerinde ‘şehit’ olan bir polisin kayınvalidesi, ölen babanın dört yaşındaki kızını gösterip “Betül’e ne diyeceğim?” diyerek ağlıyormuş.
Anneanne tam da sorulması gereken soruyu sormuş. Böyle bir durumda şimdiye kadar söylenmiş ve şimdi de söylenecek olanların henüz zehirlenmemiş duru çocukların kabul edemeyeceği kadar vahşi ve saçma olduğunu bildiği için. Anneanne torununa söyleyemez, ama Cumhurbaşkanı şu yerin dibine batasıca kutsal cevabı veriyor yavrulara: “Bir ülkenin vatan olması için şehit kanına ihtiyaç vardır.”