Kitaplara onurlu bir halk hareketini, bir tehdit gibi işlerken iktidar, bir sözle andı geçti muhalefet dediklerimiz de Gezi’nin her yıl dönümünü. O ruhu yansıtacak ne bir etkinlik, ne bir festival ne bir konser ne panel, seminer, ne yaygın ve yaratıcı bir çözümle Gezi’yi anlatma ne o paylaşım ve dayanışma ruhunu diri tutma çabası.
O, nereye koşulacağı şaşırılan, bölündükçe azaldığımız mücadele alanlarının toplamıydı oysa Gezi, iklim, çevre, kadın, kentsel hafıza, özgürlük…
Bir yeri tutabilmek gerekliydi, o yerde üstelik milyonlar vardı.
Değişim mi? Tek tutuklu kalmasın diye bütünleşik bir mücadelenin yolunu aramadıkça, hatalarından kaçmak yerine üzerine gitmedikçe kimse, hiçbir şey değişmeyecek.
Karar günleri tepki gösterip, yargıyı sosyal medya mesajlarıyla eleştirip, otuz kişiyle basın açıklaması, yirmi kişiyle basın toplantısı, bin isimle imza kampanyası, üç-dört kanala sıkışmış programlarda on konuğun söz alması, sekiz-on köşe yazısı, Meclis kürsüsünde bir paragraf değinilmesi ve ritmi hiçbir zaman değişmeyen sloganlar… Bunlar çoktan ve defalarca yaşandı.
Değişim arıyorsanız, değişik bir şey yapmalı. Mesela 1 Ekim’de tüm muhalif vekiller, işlevsizleştirdiği Mecliste tek adam konuşması dinlemek yerine ya Silivri ve Bakırköy’e gitmeli ya da Hatay’dan başlayacak yürüyüşe katılmalı.
Mesela artık hukuksuzluğu anlatmak yerine öyle büyük bir itiraz yaratmalı ki hukuku dayatmalı. Karar eleştirmek ve bu bir utanç demek kolay ve hiç değişik değil.
Gezi’nin “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganı bu topraklarda ritmi diğerlerinden değişik tek slogandı.
Gezi özgürlüğe bir umuttu, tutsaklarının insan olması, umudun tutsak edildiği gerçeğini saklamamalı.