CHP “sağ muhafazakâr” seçmeni kendisine çekebileceğini varsaymak gibi bir yanılgıyla, sosyal demokrat çizgi ile bağdaşmayacak tutumlarda ısrar ediyor.
Çanakkale Adalet Kurultay’ında içki içilmesi üstüne koparılan fırtına bunun küçük, belki önemsiz ama kanımca anlamlı bir kanıtı.
Kurultay alanındaki çadırlarda içki içilmemesi bir kural olarak benimsenmişti. Bu kural medyada da yayımlandı. Anlaşılan birkaç CHP’li bu kuralı kulak ardı ettiler.
Peki, bunun cevabı onlara “Alçak, şerefsiz, provokatör” denmesi, derhal partiden ihraç edilmeleri için parti içi bir linç hareketine girişilmesi, kurultay alanında hoparlörlü minibüs dolaştırılıp “İçmeyin sakın haaa… Yoksa fena yaparız” yollu anonslar yapılması mı olmalıydı? İçki içen genç partililer sakin ama kararlı cümlelerle uyarılır, Erdoğan’ın ağzına sakız verilmezden, “Votka mı, şarap mı” diye saldırmasına fırsat ve olanak tanınmazdı.
Kanımca sorun kurultayda içki içilmesinin çok ötesinde. CHP, “sağ muhafazakâr” seçmen kitlesine de, onların siyasal örgütlerine de kendini adeta tutsak ediyor. Olmayacak duaya amin demekte ısrar ediyor.
Kılıçdaroğlu önceki gün kanımca isabetli bir saptamayla “AKP Erdoğan’ın tutsağı oldu” dedi.
Peki, birileri “CHP, muhafazakâr seçmenin ve onların siyasal örgüt ve temsilcilerinin tutsağı oluyor” dese çok haksız mı olur?