BURAK KURU
Mesut Özil, Dünya Kupası’nda Almanya’nın yaşadığı hüsranın faturasını tek başına üstlenmesini isteyen Alman futbol kamuoyunun Türk kimliğine vurgu yapan haksız protestosuna “Bu oyunda ben yokum” cevabını verip milli takım formasını astı. O günden beri bu karar tartışılıyor. Aslında Mesut nasıl biri olduğunu otobiyografisinde anlatmıştı.
Dünya kamuoyu, Almanya’nın 80 yıl sonra Dünya Kupası’nda grup aşamasında elenmesinin ardından Mesut Özil’in, karşılaştığı protestolar için ne diyeceğini merak ederken, bekledikleri cevabı 22 Temmuz günü yıldız futbolcunun Twitter hesabı üzerinden gün içerisinde farklı saat dilimlerinde yaptığı üç açıklamayla aldılar: “Benim iki tane kalbim var, biri Alman biri Türk” diye sözlerine başladı Özil, “Kazandığımızda Alman kaybettiğimizde göçmen oluyorum” şeklinde devam etti; “Almanya Milli Takım formasını heyecan ve gururla giyiyordum ama artık bu duyguları hissetmiyorum” ifadesiyle tonu yükseltti ve son noktayı koydu: “Irkçılık asla kabul edilmemelidir.”
Artık Alman Milli Takımı formasını giymeyeceğini açıkladığından beri bu açıklamanın arka planı, bundan sonra ne olacağı, ya da Mesut Özil’in bu kararının tutarlı olup olmadığı tartışılıyor.
Çok uzağa gitmemize gerek yok esasında. Rehber yanı başımızda duruyor. Mesut Özil’in kendi hayat hikâyesini Kai Psotta’yla beraber kaleme aldığı ‘Futbolun Büyüsü’ kitabı, görkemli 10 numaranın hayatının dönüm noktalarında kararlarını nasıl aldığını çok güzel anlatıyor. Camları kırık olduğu için yaşadığı evini gizleyerek, servise 30 metre ilerideki ‘en azından’ camları kırık olmayan bir evin önünden binen, dört yaşına kadar Almancayla hiç ilişkisi olmayan, yine mükemmel oynadığı bir seçmede daha elendikten sonra nerede yanlış yaptığını sorduğunda babasından, “Hiçbir yanlış yapmadın oğlum. Annenle sana verdiğimiz isim konusunda yapabileceğin hiçbir şey yok” cevabını alan Özil, tek derdi futbol olan birisi aslında.
Bu sevgisini “Kimin kimle aynı takımda olduğunun hiçbir önemi yok. Kimin hangi pozisyonda oynadığı hiçbir anlam ifade etmiyor. Kimin kazanacağı hiç önemli değil. Benim için çok ama çok önemli olan 22 insanın oynadığı özel bir dostluk maçı bu. (…) Soyunma odası sadece hazırlık için var. Benim sahnem saha, çim alan. Burası bana heyecan veriyor. Ben buraya aidim. Sahaya çıkmak benim için bir kurtuluş. Saf haz. Beni sadece futbol sahası mutlu ediyor” diye anlatan birinin, milli takımı bırakma kararını almasıyla sonuçlanan olayları, ondan iyi kimse anlatamaz sonuçta.
Mesut Özil’in, Alman Milli Takımı-Türk Milli Takımı arasındaki seçimi yaparken aile üyelerini tek tek karşısına alıp, her birine tek tek ne yapması gerektiği konusunda fikrini sorması, yaşadığı duygu değişimi, her duygu değişiminde okuyucunun da adeta taraf değiştirircesine duygu dalgalanması yaşaması kitabın film sahnelerini aratmayan bölümlerinden sadece biri. Filmin sonunu hepimiz biliyoruz ama bu sahneyi izlemek -pardon okumak- çok şey anlatıyor.
Ardından yaptığı tercih sonrası kurallar gereği pasaportunu teslim etmek üzere Münster’deki Türkiye Başkonsolosluğu’na adım attıkları andan itibaren yaşadıkları da gelecekte karşısına çıkacak zorluklar açısından sadece buzdağının görünen kısmıymış meğer. Bugün dönüp bakınca onu da anlıyoruz.
Aldığı karar sonrası iki kimliğiyle de gurur duyduğunu sık sık söyleyen Mesut Özil, Almanya’daki meşhur Türk asıllı sunucu Nazan Eckes’in çok sevdiği “Kalbim Türk gibi atıyor, kalbim Alman gibi atıyor” sözüne karşılık, “Alman gibi düşünüyorum, ama Türk gibi hissediyorum” ifadesini kullanıyor, buradan da onun kırılganlığını görebiliyoruz.
Futbolcunun kariyerine dokunan Joachim Löw’den Jose Mourinho’ya kadar birçok önemli ismin de oyuncuyla ilgili değerlendirmelerinin bulunduğu bu kitap, İngiliz ve Amerikan spor kültüründe özellikle başarılı örneklerini bulduğumuz otobiyografi çalışmaları arasına girebilecek bir eser. Özellikle bu günlerde okuyup satır aralarını incelemek çok daha önemli.
Son sözü, Mesut Özil’in 2010 yılında Almanya’nın en prestijli medya ödülü Bambi ödül töreninde, yaptığı konuşmaya vereyim.
Hayatında en heyecanlı olduğu anlardan birine yani: “Çok mutluyum. Entegrasyon demek, bir bütünün parçası olmak demek. Entegrasyon demek, insanların birbirlerine değer vermesi ve özellikle de saygı göstermesi demek. Entegrasyon sayesinde ortaya yeni bir şey, daha renkli bir Almanya Cumhuriyeti çıkıyor. Danke schön. Teşekkürler. Gracias. Thank you.”
Biz teşekkür ederiz Mesut.
Futbolun Büyüsü ve Gerçekleşen Hayaller
Mesut Özil
Çeviren: Semih Uçar
Doğan Kitap
288 Sayfa
29 TL