MURAT SEVİNÇ
Tarihimizin ilk cumhurbaşkanlığı seçimi tamamlandı. Henüz ‘kesinleşmiş’ rakam açıklanmadı ancak sonuç belli: YSK’nın geçici sonuçlarına göre ‘Reis’ % 51.79 oy oranıyla reis-i cumhur seçildi.
Seçim analizi hayli zahmetli bir iştir. Sonuçlar, her bölgeye ilişkin ayrıntılı ve kesim rakamlar, önceki seçimlerin sonuçlarıyla birlikte ele alınır. Seçim rakamları, tek başına ele alındığında eksiktir çünkü başkaca değişkenlerin ve tüm oy verme eğilimlerinin hesaba katılması gerekir. Her bir seçimde, özellikle ‘yüzer gezer/kafası karışık’ olarak adlandırılan seçmenin eğilimi/tercihi, farklı gerekçelere bağlı olabilir.
Ancak tüm bu gerçekler, seçim ertesi açıklanan sayıların, yurttaş için değerini azaltmaz. Yurttaş, söz konusu karmaşık ilişkilere dışarıdan bakar ve hiç içine girmeden, ‘Kazandık’ ya da ‘Kaybettik’ der; bu kadar basit. Bu seçimde de, kazanan ve kaybedenler vardı.
Şimdi, yaklaşık iki ay öncesine dönelim ve karınca kararınca bir seçim analizi deneyelim. ‘Seçim’ sözcüğünün ve ‘seçmek’ fiilinin, ayrıca rakamların soğuk ve karmaşık dünyasına fazlaca girmeden…
İhsanoğlu çaresizliğin adayıydı

Fotoğraf: DHA
İki parti, ‘çatı adayı’ olarak adlandırdıkları bir isim üzerinde uzlaştı. Ancak iki parti yöneticilerinin uzlaşmış olması, o parti seçmenlerinin uzlaşması anlamına gelmiyordu. Bu konuyu daha önce yazdığım için uzatmayacağım.
Ekmeleddin İhsanoğlu, her iki partinin ve kimi AKP seçmeninin dünya görüşüne yakın ve uzak niteliklere sahipti. Çaresizliğin bir sonucuydu.
Ancak kişilik, özgeçmiş ve performans olarak, hiç de çaresizlerin adayı olmadığını gösterdi. Kusuruma bakılmasın ancak İhsanoğlu, ortalama Türkiye seçmen ortalamasının kat be kat üzerinde ‘rafine’ bir adaydı.
İki aydır, adayı eleştirenlere ‘Sizin adayınız kimdi?’ sorusunu yöneltiyorum ve yanıt alamıyorum. Örneğin benim adayım, Rıza Türmen’di. Ancak kendisinin MHP’den tek oy alma şansı yoktu. HDP destekleyebilirdi. Bu durumda CHP seçmeninin önemlice bir kısmı, ‘CHP bölücülerle işbirliği yapıyor’ çığırtkanlığına başlayacaktı.
Tabii keşke CHP bu tercihi yapsaydı, ayrı mesele. Çünkü MHP seçmeninin azımsanmayacak kesimi, temelde AKP’ye çok yakın ve CHP ile işbirliğinden (tabii Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği’nden) hazzetmiyor.
Ayrıca ortalama bir MHP’li seçmen, Erdoğan’ın üslubunu ve siyaset yapma biçimini beğeniyor. İhsanoğlu, seçmeni sandığa çekilebilseydi, doğru tercihti; ama olmadı. Katılım oranına ve bir kesim MHP’linin tercihine bakılınca aldığı oy, evet yetersiz; buna mukabil ‘başarısız’ değil. Bu değerlendirme, başarıdan ne anlaşıldığına bağlı olarak değişecektir elbet…
Demirtaş’ın aldığı oy, Türkiye’ye dair bir umuttur

Fotoğraf: DHA
Diğer aday Selahattin Demirtaş, iyi bir propaganda süreci yürüttü. Yalnızca Kürtlerin adayı olmadığını anlatmaya çalıştı ve başarılı da oldu.
Uzun süredir ilk kez, CHP’yi eleştirmeden de muhalefet yapılabileceğini gösterdi. Partisinin oyunu 1 milyon civarında artırdı. Sol değerlere vurgu yaptı. Aldığı oy, Türkiye’ye dair bir umuttur. Partiyi, bölgesinden çıkaracak ve etnik siyasete saplanıp kalmasını önleyecek bir umuttur. Ancak yalnızca bir umuttur. Abartmamak gerekir.
HDP’nin bundan böyle ne yapacağı, İmralı ile arasındaki trafiği halka nasıl anlatacağı, ne kadar laik ve sol kalabileceği, haliyle konjonktüre ve Öcalan’a bağlı.
Bir de şu nedenle abartılmamalı: Yaklaşık 4 milyon oyla yüzde 10’a yakın oy oranı yakalamasının (yüzde 9.76) nedeni, katılımın yüzde 74’te kalmasının sonucudur. Eğer yerel seçim düzeyinde bir katılım olsaydı (yüzde 89), aynı sayıyla daha düşük bir oran çıkacaktı.
Akıl, izan ve demokrasi dışı yüzde 10 seçim barajını aşmak için gereken oyu nasıl alacağını, yapacağı ittifakları göreceğiz. Ayrıca, oy artışını, halihazırdaki desteği kaybetmeden gerçekleştirmesi gerekiyor. Hiç kolay değil. Bana kalırsa ilk seçime dek, mümkün görünmüyor. Buna mukabil Demirtaş, önemli bir iş başardı.
Erdoğan hayal ettiğinin daha ‘azına’ ulaştı

Fotoğraf: Reuters
Kazanan aday üzerine artık pek yazmayacağımı bir önceki yazıda dile getirmiştim. Ancak şu gerçekleri, usanmadan ve bir kez daha vurgulamak gerekiyor: Erdoğan’ın seçim hikâyesi, Batı demokrasilerinde hayal edilemeyecek türden adaletsizliklerin de dökümü.
Kendisi için hazırlanan Yasa ve YSK kararı marifetiyle ‘başbakan’ sıfatıyla yarıştı. Tüm devlet imkânlarından yararlandı. Bağışlarda herkese fark attı (Demirtaş’ın yaklaşık 50 katı).
Hiçbir hakaretten kaçınmadı. Nefret söylemi kullandı. Mezhepçilik vs. yaptı. Diğer adaylara demediğini (satılmış vb.) bırakmadı.
Sürekli, koşup terleyeceğini belirtti. Anayasal yetkiler konusunda fantastik değerlendirmeler yaptı.
Buna karşın, yalnızca yüzde 51.7 oy alabildi ki bu, Abdullah Gül’ü umutlandıracak bir oran olabilir!. Belli ki o oyun bir kısmı MHP seçmeninin. Yine belli ki, sandığa gitmeyen bir kesim AKP’linin boşluğunu Ülkücüler doldurdu. Oy oranı, 2011 seçimleriyle karşılaştırıldığında düştü; Mart yerel seçimleriyle karşılaştırıldığında, yükseldi.
Sonuç olarak, hiç kuşkusuz hayal ettiğinin daha ‘azına’ ulaştı. “Ne fark eder, önemli olan kazanması” diyenlerin, hangi ülke siyasetini izlediklerini merak ediyorum.
İlk genel seçim, sonrasında belki de ‘yeni Türkiye’nin ‘yeni anayasası’ yapılacak. Başkanlık hayalleri vs. aldığı toplam oy oranıyla ilgili konular.
Erdoğan’ın nasıl bir devlet başkanı olacağını ve her Allah’ın günü hangi anayasal/hukuksal sorunların yaşanacağını, birlikte izleyeceğiz.
En hüzün verici manzara, ‘alkışçılar’
Alkışçılar… Benim için en hüzün verici manzara, ‘alkışçılar.’
Erdoğan’ın çıkardığı gazda hikmet arayabilecek ve Reza’nın (Sarraf) hayırsever olduğunu düşünen dindarlardan, Müslüman mı Müslüman seçmeninden söz etmiyorum. Onlar zaten alkış krizine girmiş durumda.
Yandaş yazar-çizer ve akademiden de söz etmiyorum. Söz konusu karakterler, ciğerci kapısındaki kedi konumundalar. Belki bir lokma atılır diye kapıyı tırmalayıp yerlerde yuvarlanıyorlar. Kimi akademisyenler ise 2015’te milletvekili oluruz hevesiyle girdiler kuyruğa; bu günler hiç geçmezmiş gibi.
Neyi kutluyorsunuz?
Asıl sinir bozucu alkışçılar, bunlardan olmadıklarını iddia edip ‘tebrik kuyruğuna’ giren kalem sahipleri. Yazılarına, o müthiş devlet terbiyesiyle (!), ‘kutlamak gerek’ ifadesiyle başlayanlar.
Neyi kutluyorsunuz? Hayırsever Reza’yı mı? Tüm yolsuzluk iddialarının hiçe sayılıp yargının anasının ağlatılmasını mı? Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin askıya alınmasını mı? Adaletsiz bir seçim yarışının kazananını mı?
Allah’ım, ne kadar centilmensiniz böyle. Ne ara edindiniz bu müthiş devlet terbiyesini. Bir de bize ‘devlet memuru’ derler. Sorun ‘devletin memuru’ olmakta; ‘devlet memuru’ olmakta değil.
11 kişilik bir takım, arkasında on binlerce taraftarın desteğiyle sahaya çıkıp yedi kişilik takımla oynuyor. Hakemi de almış; orta sahada ayağı takılana penaltı çalıyor vs. Maç 1-0 bitmiş ve kimileri centilmenlik adına, galip takımın kutlanması gerektiğini düşünüyor. Allah selamet versin…
Ne anketçiler masum, ne de bizler aptalız!
Anketçiler… Bazı anket şirketlerinin yaptıkları açıklamaların, ortaya koydukları rakamların ve seçim yasaklarını çiğnemelerinin, seçmeni yönlendirdiği kanısındayım. Sanırım kısmen de olsa başarıya ulaştılar.
Bir başka yazı yalnızca bu konuya, anket şirketlerine ve özellikle Erdoğan’ı yüzde 57 gösteren Konda’ya dair olacağı için burada uzatmıyorum. Şimdilik yalnızca: Ne onlar masum, ne de bizler aptalız!
Haydi klavye başına; ağır siyaset yapmaya!
Sandığa gitmeyenler… Bir önceki yazıda da dile getirmeye çalıştığım gibi, memleket kimsenin babasının malı değil. Sandığa giden de gitmeyen de aynı gemide.
Eğer seçmenin yüzde 80’i dahi zahmet etseydi, sonuç farklı olacaktı. 55.5 milyon civarındaki kayıtlı seçmenden, 41 küsur milyonu (yaklaşık yüzde 74) oy kullandı. Oyların 737 bin küsuru, geçersiz…
Hâl böyleyken söyleyecek bir şey kalmıyor. Belki şu olabilir: Haydi Twitter ve Facebook başına Türkiye; ağır siyaset yapmaya!
Eksik olsun
Son söz yazının başlığına dair olsun. Balkon’da, 76 milyonu ‘muhabbetle kucaklamak’tan vs. söz etti ‘Reis’. Bir eksik olsa, alınganlık göstermez herhalde. Allah aşkına beni kucaklamasın…
Ben ve benim gibi düşünen çok sayıda yurttaş, bizlere bir kez sunulmuş bu ömrü, polis tarafından katledilmiş el kadar çocuğun anacığını yuhalatan biri tarafından kucaklanmak için yaşamıyoruz.
Eksik olsun…