Dinleme, ses kayıtları furyasında öyle bir noktaya geldik ki, iş her anlamda şirazesinden çıktı.
Karşımızda tek bir kayıt ya da dosya veya mesele yok, yüzlerce çeşitli, dağınık, kimi anlamlı kimi anlamsız kayıtlar silsilesi var. Yasal ya da gayri yasal bu kayıtlar yolsuzluk, usulsüzlük, özgürlük gibi konularda kamuoyunu ilgilendiren içeriğe sahip oldukları sürece, gazeteler ve gazetecilerin meşru malzemelerinden biri haline gelir, buna şüphe yok. Bununla ilgili arkamızda onlarca örnek var, teamül var, AİHM dahil mahkeme kararları var.
Bunun yanında söz konusu kayıtlar, özel hayat teşhiri dahil dev bir çuval oluşturuyorsa, kimi aktörlere yönelik sistematik karalama amacı taşıyorsa, bu niyetle Başbakan üç yıl boyunca birileri tarafından sürekli kayıt altında tutulmuşsa, elde edilen malzemeler seçim arifesinde siyaseti dizayn etmek için kullanılıyorsa ve bu devlet gücünün bir grup tarafından sistematik bir şekilde kötüye kullanımıyla yapılıyorsa, en nihayet ülkedeki siyaset yapma tarzı ve siyaset algısı bu gayri meşru kayıtlarla şekilleniyorsa, bunlar da kendi başları ağır siyasi durumlar oluşturmaz mı? Gazete ve gazetecinin alanına girmez mi? Sorumluluğuna değmez mi?
Yolsuzluk tartışmaları kendi başına vahimdir. Otoriterleşme meselesi temeldir. Türkiye bunlarla hesaplaşır. Ancak siyasi ve demokratik değer sistemi açısından en önemlisi yukarıda altını çizdiğimiz meşruiyet tartışmasıdır. Türkiye bunu görmezse kendi etrafında dönmeye devam eder.