Narin cinayeti adeta bir zihniyet teşhir alanı oluşturuyor. Toplumun farklı kesimlerinin öteki kesimlere yönelik algıları ve yargıları bakımından, öne ve arkasıyla cinayet, bir havuz üzerindeki örtüde açılan bir delik işlevini görüyor. Delik örtünün altındaki halleri, tortuları, birikintileri, parçacıkları açığa çıkarıyor. Diyarbakırlı Miham Akkul’un Yıldıray Oğur’a yazdığı etkileyici mektubu, “Oğur’un Tavşantepe Köyü masum olabilir mi?” başlıklı yazısında okumayı herkese tavsiye ederim.
Akkul’un mektubunda geçen şu ifadeler, en az cinayet kadar çıplak ve gerçek: “Tartışmalarda Kürtler arasındaki ensest ilişkiler, Mustafa Kemal’in ağaları CHP mebusu yaparak feodaliteye karşı verdiği amansız mücadele, tarikat, cemaat araya sıkıştırılarak asıl suçlular ima ediliyor…” Tümüyle doğru, cinayet üzerinden algılar ve yargılar dışa püskürüyor, böylece yerleşik zihniyetin derinlikleri görünüyor hale geliyor.
Akıl yürütme basit ve sabit: Kötünün, kötülüğünün kökeni sürekli olarak doğal verili düzeni bozan “öteki”de, “öteki, geri ve istenmeyen kimlikte” aranıyor ve bulunuyor. Ezeli düşmana, kültürel ötekiye yönelik bu keskin yargı, toplumsal dokuda yaşayan ve onu zehirleyen kuvvetli ve örtülü öteki fikrinin varlığına işaret eder. Bu kuvvetli fikir kuşatıcı bir akıl yürütme halidir. Kimlikler ve öteki zihinlerde ehlilik seviyesine göre kategorilere ayrılır. Tepede tam ehli olan asli kimlik, ben, biz, Türklük, sekülerlik, modernlik yer alır. Sonra ehlilik sırasına göre aşağıya, saf kötü ve ilkele doğru inen basamaklar bulunur. Bu durum, Türkiye’nin derin toplumsal bir belirleyenine işaret eder.