Tarık Ali’nin bir süre önce okuduğum bir makalesi aklıma geldi.
Türkiye’nin dış politikasını İslamlaşma, Sünnileşme, Batı karşıtlığıyla açıklayan bizimkilerin medeniyet ve demokrasi seferi olarak gördüğü Irak ve Afgan savaşlarıyla ilgili şunları söylüyordu Tarık Ali: “Bu iki savaş, Müslüman ve Arap dünyasını bölme konusunda, ister bilinçli ister bilinçsiz yapılmış olsun, başarılı oldu. ABD’nin iktidarı Şii partilere verme kararı Sünni-Şii bölünmesini derinleştirdi: Sünniler ile Şiiler arasında evliliğin yaygın olduğu bir ülkede eskiden karma bir şehir olan Bağdat’ta bir etnik temizlik oldu. Amerikalılar tüm Sünniler Saddam destekçisiymiş gibi davrandılar, oysa birçok Sünni onun iktidarı döneminde keyfi tutuklamalara maruz kalmıştı. Ama bu bölünmenin yaratılması Arap milliyetçiliğinin daha uzun bir süre geçerli olacak şekilde sonunu getirdi (…) Filistinliler yenildi ve daha çok uzun bir süre yenik kalacaklar, tüm ana Arap ülkeleri enkaza döndü, önce Irak, şimdi Suriye, iktidarda zalim bir askeri diktatörlüğün olduğu Mısır, Arap Baharı hiç yaşanmamış gibi (ki ordu generalleri için yaşanmadı) işkence ve katliamlara devam ediyor…”
Tarık Ali bunları söylüyor, bizim Tarık Ali’ler ise tüm bu yaşananların Tayyip Erdoğan’la ilişkisini komik ve nafile bir biçimde kanıtlamaya çalışıyor…
Bugün İslam dünyasının önündeki sorun bu dağınıklığı toparlama, bu dağınıklığı toparlamak için ağırlık koyma, birlikte hareket etme iradesini geliştirme sorunudur.
Aksi halde geometrinin çoğalma kuralları işleyecektir.