Fiyat algısının ve fiyatlama davranışının nasıl bozulduğuna ilişkin birebir yaşadığım bir örneği aktarmak istiyorum.
Bilgisayarımla modem arasında zaman zaman kablolu bağlantı yapmam gerekiyor. Bunun için yaklaşık bir buçuk metre uzunluğunda bir ethernet kablosuna ihtiyaç duydum. Bilgisayar malzemesi satan bir yerden bu kabloyu aldım. Bir buçuk metrelik ethernet kablosu, iki ucunda soket… Fiyat, 30 lira. Çok kaliteli olmadığı kesindi ama benim de daha fazlasına ihtiyacım yoktu. Ancak 30 liraya aldığım bu ürün yine de iyi kötü bir sanayi ürünü. Ana kablonun içinde küçük çok sayıda ince kablo ve iki uçta soket…
Kabloyu aldım, arkadaşlarla bir kafede buluşup çay içtim. Bir bardak çay 40 lira.
Şimdi, ya kablo çok ucuz ya çay çok pahalı!
Çaya ödediğim 40 lira normalse kablo çok daha pahalı olmalıydı.
Ya da kablo fiyatı normalse çayı çok daha ucuza içmeliydim.
Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün.
Mal ve hizmet fiyatları arasında bir dengesizlik mevcut ama fiyat artışı açısından da bir makas olduğu dikkati çekiyor.
Zaten Merkez Bankası’nın temmuz ayı fiyat gelişmeleri raporu da bu duruma bir kez daha işaret ediyor.
Hizmet fiyatlarındaki artış, mal fiyatlarındaki artışın çok üstünde. Merkez Bankası’nın hesaplamalarına göre temmuz ayı itibarıyla mal fiyatları yıllık bazda yüzde 53 artarken hizmet fiyatlarındaki artış yüzde 86 düzeyinde gerçekleşti.