Anayasa’da açıkça yazıyor. Başka mahkemelerle arasında bir görev uyuşmazlığı çıkarsa Anayasa Mahkemesinin dediği olur, kararları kesindir, herkesi bağlar.
Bir yetki karmaşası yok, son sözün kimde olduğu belli.
Yine de Yargıtay, Can Atalay kararını tanımadı. Anayasa’yı çiğnemek ve keyfi davranmakla da AYM’yi suçladı.
Ve kaymakam-imam çatışmasındaki gibi, ortaklardan biri Yargıtay’dan yana. Diğeri de AYM’den rahatsız ama odun taşımak yerine yangını kontrol altına alıp söndürme telâşına düştü.
Ya da şu son Merkez Bankası olayını alın. Aile çiftliğine çevrildiği iddiaları, iki kelimeyle çürütülebilirdi. Öyle yalanlanıyor ki doğrulamaktan beter.
Ekonomiyi kurtarmasını istemeyenler, Hafize Hanım’a saldırıyormuş. Babası, güya bebek bakmaya gelip hiç çıkmadığı MB’de her işe karışıyor, diye yalanlar yayıyorlarmış.
Ama bu savunma, Başkan Hafize Gaye Erkan yerine babasından geliyor. Hangi yetki ve sıfatla?
Dezenformasyonsa niye Dezenformasyonla Mücadele Merkezi de yalanlamıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığıyla İletişim Başkanlığı, sadece CİMER’e yapılan şikayeti kendilerinin sızdırdığı iddiasını yalanladı. Bizi karıştırmayın, diyorlar da başka bir şey demiyorlar.
Çiflikat-ı hümayunda bile yetki kimdeyse o konuşur.
Ortalık toz duman. Nasıl, ne uğruna izin verilebiliyor bunlara?
Açıklanamıyor.
O yüzden de birtakım yakıştırmalarla izaha uğraşılıyor.
Çünkü olayın iki tarafı da iktidar içindenmiş, birbirlerinin ayağına basıyorlarmış, Hafize Hanım’ı önerip arkasında duran kimse asıl hedef oymuş da… Aile içi iktidar mücadelesiymiş, kimse karışamıyormuş da… Karınlarından konuştukları için bu gurultular çıkıyormuş da…
Hadi ya, öyleyse sorun yok mu; kabul edilebilir bir izah mı?
Dumanla mesajlaşmak için adâleti, ekonomiyi, kanun düzenini kimsenin ateşe atabileceğine inanmam. Aklım almaz.
Fakat bu kadarı da padişah çiftliğinde dahi olmaz yahu, nasıl çıkacağız işin içinden?