• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Reyhan, Leyla ve Asya, 'Bir Gün 365 Saat'i anlattı: Dayanışma şart, umut hep var

15/10/2023 18:15

ECE PİROĞLU

ecepiroglu@diken.com.tr

@EcePIROGLU

Reyhan, Leyla ve Asya… Aile içi cinsel tacize ve şiddete uğramış bu üç genç kadını merkezine alan ‘Bir Gün 365 Saat’, bir yandan ‘aile’ kavramını sorgulatırken bir yandan da dayanışmanın önemini ve umudun gücünü anımsatıyor.

Asya ve Leyla

Eylem Kaftan’ın çektiği belgesel dünya prömiyerini 12 Ağustos’ta Saraybosna Film Festivali’nde yapmış, Türkiye’de de ilk kez geçen ay 30’uncu Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde gösterilmişti.


Oyuncuların kendilerini canlandırdığı belgeselde yalnızca isimler değiştiriliyor. Reyhan, babasının cinsel istismarı ve annesinin sırt çevirmesinin ardından evi terk edip kadın sığınma evine yerleşince aile içi şiddet yüzünden evini terk etmiş Asya’yla karşılaşıyor. Derken ikiliye benzer acılar yaşamış Leyla katılıyor. 20’sine yaklaşmış bu üç genç kadın, birbirinden aldığı güçle hayatını yeniden inşa ederken, faillerle de hukuk önünde hesaplaşmaya girişiyor.

Reyhan ve Leyla’nın hukuki mücadelesi Türkiye’de görmeye alışık olmadığımız bir şekilde ikisi lehine sonuçlanıyor ve failler cinsel istismar davalarında emsal olacak cezalar alıyor.

Bu belgeselle başka istismar ve şiddet mağdurlarının da hayatlarına dokunmayı başaran üç cesur kadın Altın Koza jürisinin gözünden kaçmıyor ve Reyhan, Leyla ve Asya ‘kendi gerçeklerini cesurca aktardıkları için’ Mansiyon Ödülü’ne layık görülüyor.

Belgesel, Adana’nın ardından Ankara Film Festivali’nde izleyiciyle buluşacak.

Reyhan, Leyla ve Asya’yla Adana’da buluştuk. Birbirlerini bulma hikayelerini, dayanışmalarını ve dava süreçlerini konuştuk.

İsimlerin hikayeleri…

Bunlar gerçek isimleriniz değil belgesel için seçtiniz. Var mı bir hikayesi?

Leyla: Benim dava sürecimde bir teyzem vardı. Çocukluğum boyunca baba figürü çok eksikti maddi manevi ve bu boşluğu teyzem doldurmuştu. Adı Leyla’ydı ve dava sürecimde öldü. Onun anısına bu ismi kullanmayı seçtim.

Reyhan: Benim tamamen ‘Dağlar kızı Reyhan’ şarkısından.

Asya: Bu belgesel İngilizceye de çevrilecek ve tamamen kolay okunsun diye tercih ettiğim bir isimdi.

Bir gün 365 saat gibi geçiyordu

Filmin adını da siz koyuyorsunuz ‘Bir Gün 365 Saat’ bunun hikayesi ne?

Leyla: İlk tanıştığımız ve birlikte yaşamaya başladığımız dönemler. Tabii ki de öyle laylaylom geçmiyor hiçbir şey. Bir yandan çalışıyoruz, öbür taraftan ben dava açmışım durmadan telefonlar çalıyor, adli tıp raporları, psikologlara gidiyoruz vs. Para yok, patlıyoruz evin içinde ne yapacağız diye. Artık bize o kadar ağır geliyordu ki tüm süreç. Ara sıra birbirimizi tetiklediğimiz durumlar da oluyordu. Bir gün otururken bugün bitmiyor, bir gün 365 saat gibi geçiyor resmen dedik. Sonra aradan zaman geçti, davalar bitti, psikolojik olarak da adapte olduk kabullenmeye başladık olanı biteni. Ve baktığımızda hayatımızda bir şeyler güzel gidiyor o zaman biz güzel günler için de bunu kullanabiliriz dedik. Filmin adı da oradan geliyor.

‘Birbirimizi aile olarak benimsedik’

Bu üç genç kadının yolu nasıl kesişti, hikayenizi bir de siz anlatır mısınız?

Reyhan: Sığınma evinde bazı günler belli saatler içerisinde dışarı çıkabiliyorsun ama eğer can güvenliği riskin varsa çıkman yasak. O dönem Asya sınavlarını verebilmek için çıkıyordu; ben ise hep kurum içerisinde kalıyordum. Genelde orta yaşlı şiddet mağduru, çocuklarıyla birlikte gelen kadınlar vardı tek genç kız bendim. 19 yaşındaydım. Zaten vahim bir durumdayken kendini öyle bir ortamda daha vahim hissediyorsun. Asya bir nebze olsun o bunalmış, buhran durumdan çıkmamı sağladı. En azından dışarıda neler yaptı, nereleri gezdi diye sohbet edebiliyorduk onunla. Daha sonra ben oradan devamlı kalacağım yere sevk edildiğimde yine aynı yalnızlığı hissettim. Can güvenliğimden ötürü çalışmam yasak. Devletin verdiği para altı ay sonra oradan çıktığımda geçimimi sürdürebileceğim bir meblağ değil. Çalışmam gerek, kalacak yer bulmam lazım ama o psikolojide ilerleyemiyordum. O yüzden orada çok kısa bir süre dayanabildim, ayrıldım ve bir apart tuttum. Sonra Asya’yı aradım “Çok kötü hissettim. Yapamadım, çıktım” dedim. “Ben de çıktım” dedi ve kaldığımız yerlerin arasında tesadüfi şekilde birkaç sokak varmış. Birbirimizden habersiz aramızda iki üç dakikalık mesafede apart tutmuşuz. Ondan sonraki süreçlerde de birbirimizi aile olarak benimsedik.

Asya: Benim hikayem aile içi şiddet. Şiddet deyince hafifletiyormuşuz, daha modernleştirmişiz gibi geliyor ama çok ağır derecede dayaktı. Haliyle hem o hem de eğitim hakkından yoksun bırakılma tehliken var. Bu ikisi birleşince benim artık tahammülüm kalmadı. Yaşadığım son olayda üniversitedeydim, o zamanlar finallerim var gönderilmedim. Polis çağırmıştım ve eve gelen memur aile içi meseleler karışmasam mı tavrı sergileyerek beni almadan gitmişti. Ama yine de eve polis gelmesi aile bireylerinde biraz tedirginlik yaratmıştı. Korktukları için o gün evde bir erkek birey yoktu ve ben de kaçma fırsatı bulmuştum. Planlı bir şey değildi. Benim kafamda hep eğitim alayım, mesleğim olsun, onları o şekilde terk edeceğim gibi bir plan vardı. Ama o beklenmedik durum dayak yemek, odaya kitlenmek, finallere gönderilmemek beni evden çıkmaya mecbur bırakmıştı. Gitmem gerekiyordu, buna cesaret diyemiyorum açıkcası, korku diyorum. Kaldığımda neler olabileceğini biliyordum, gitmek benim için bilinmezlikti, orada bir şans aramaktı onu seçtim.

Leyla: Biz Asya’yla sosyal medya üzerinden tanışmıştık. İlk görüşmemizde bu konuların dışında sohbet ettik. Sonra bana kendi hikayesini anlattı. Gördüğü şiddet, evden ayrılışı ve kadın sığınma evi sürecinden bahsetti. O sırada birlikte yaşadıkları Reyhan’dan da söz etti. Aradan zaman geçti görüşmeye devam ediyoruz ama ben o dönem kendimle yüzleşemiyordum. Çok zordu. Göçmen bir ailenin çocuğuyum, bizdeki kültürel kodlar o kadar ağır ki ben kendimle yüzleşsem bile açılamıyordum. Çünkü korkuyordum. Ben bunu anlatırsam sadece biyolojik babama değil anneme, hiçbir suçu olmayan halamlara, dayımlara, kuzenlerime yani ailemdeki herkese zarar gelir düşüncesindeydim. Bir yandan onları korumaya çalışıyorum. Artık dayanamadığım noktada aklıma Asya’ya yazmak geldi. “Aile içi cinsel istismar davaları nasıl oluyor” diye sordum. Ve görüşmek istedi. O sanırım bir şeyleri sezinlemiş, “Bir insan boşu boşuna kadın sığınma evlerinin koşullarını sormaz” dedi.

Çok kötü bir haldeydim Asya’nın yanına gittiğimde. ‘Polise gittiğinde ne oldu’, ‘Kadın sığınma evine nasıl gittin’ diye sorular soruyorum çünkü ben de kaçmak, gitmek istiyorum. Artık canıma tak etmiş. Bir anda Asya döndü bana ve “Biliyor musun benim ev arkadaşım Reyhan öz babasına dava açtı ve kazandı. Üstelik annesi aleyhine tanık oldu” dedi. Ben bunu duyunca yaşadıklarımı dökülmeye başladım. O da bana “Kadın sığınma evine gitme. Oradaki koşullar özellikle bizim gibi genç kadınlar için biraz ağır olabilir. Bizimle yaşamak gibi bir alternatifin var, gel bize taşın” dedi. Ardından Reyhan aradı “İstiyorsan atla bir taksiye şu an çık gel” dedi. O an çıkıp gitmedim ama oturduk ne yapabiliriz diye düşündük, bir plan yaptık. Asya’yla eve gidip eşyalarımı toplayıp çıkacaktık. Hayatımın en tuhaf anlarından biriydi, şu an anlatırken bile ilginç hissediyorum…

‘Senin duymaya korktuğun şeyleri ben yaşadım’

Annem kapıyı açtı. O süreçte bana inanmıyor, reddediyor. Eve girdim ve bir anda eşyaları toplamaya başladım. Annemin yaptığı ilk şey camları kapatıp perdeleri çekmek oldu çünkü ben evin içinde bağırıyordum. Asya da annemi yatıştırmaya çalışıyordu. Bugünkü ben annemin inanmama sürecini anlıyorum ama o an patlıyordum. Annem üstüme geliyor “Olmaz, o senin baban, nasıl böyle bir şey diyebilirsin, nasıl kondurabilirsin” diye. Ben artık dayanamadım ve bağıra bağıra anlatmaya başladım. “Bak, o senin baban dediğin adam var ya bana evin şu köşesinde şöyle, o yatağın üstünde şöyle yaptı” diye açık açık yaşadığım istismarı anlatmaya başladım. Annem o an kulaklarını kapattı. “Kapat kulaklarını, senin o duymaya korktuğun şeyleri ben yaşadım ve şimdi gidiyorum. Ama bir gün bana inanacak olursan anne, sana yemin ediyorum ben seninle aynı evde çiçek yetiştirmeye varım” dedim ve valizimi alıp çıktım. Taksiye bindik, elim ayağım titriyor. Bir taraftan çok büyük bir şey, 19 yaşındayım ve evi terk ettim, kuş gibiyim. O kadar rahatım ki iyi ki bunu yaptım diyorum ama bir taraftan da çok tedirginim, ne olacak bilmiyorum.

Leyla…

O süreçte ben daha dava açmaya karar vermemiştim. Hatta korkuyordum da dava açmaktan. Bilmiyordum nasıl sonuçlanır. Tanığım var mı, yok mu… O dönem Reyhan bana kendi tutanaklarını göstermeye başladı. Tutanaklardaki sanık adına baktım ve biyolojik babalarımızın isimlerinin aynı olduğunu gördüm. Böyle bir ortaklık, böyle bir aynalama olamaz. Onun verdiği ifadeyi okuyorum, yaşadığı durumlara bakıyorum o kadar benziyor ki… Sadece iki uç var. Onun biyolojik babası sağcı bir adam benimki solcu. Orada şununla da yüzleşmiş oldum; kötülüğün eğitimi, bilinci, ırkı hiçbir şeyi yok. Kötülük kötülüktür.

Dava açmaya nasıl karar verdin dersen de hala korkuyordum. Kızlar beni cesaretlendiriyor ama ben yine emin değilim. O süreçte hep yanımdalardı. “Dava aç ya da açma biz seninle birlikte olacağı” dediler. Dava açmak, o yüzleşmeyi yapmak tabii ki de iyi hissettiriyor ama bunun için de hazır olmak gerekiyor. O süreçler, adli tıp o kadar çok yıpratıyor ki insanı… Bir de ailemden kimseyle görüşmüyorum, ulaşmaya çalıştılar ama çok yıpratmışlardı beni o dönem, görüşmek istemiyordum. İnanmıyorlar ve durmadan beni sorguluyorladı. Yaşadığım istismarı açık açık anlatmama karşın bana “Belki oyun oynuyordur, emin misin, bir daha düşün” gibi yanıtlarla geldiler. Ben yıllardır zaten kafayı yemişim düşüne düşüne, siz bana tekrar tekrar soruyorsunuz. Bugün anlıyorum onların o sorularını ama maalesef o süreç beni çok yıpratmıştı…

Onlarla bugün empati yapabiliyor olman da büyük bir olgunluk…

Bugün özellikle annem adına şöyle anlayabiliyorum, 30 yıldır birlikte olduğu bir adam var ve bu adam kötü bir adam. Evde şiddete de uğruyor. Annem de kurban psikolojisinde yıllarca ayrılamamış, o kafesin içine, kültüre hapsolmuş bir kadın. Benim geldiğim kültürde akraba evliliği bile iğrençtir, kabul edilemez. Öyle bir kültürden söz ediyorum. Şimdi akraba evliliğinin bile tabu olduğu kültürde diyorsunuz ki babam beni istismar etti. Kadın ‘Nasıl böyle bir şey olabilir’ diye düşünüyor. O onu kabullenemedi, kendi realitesine sokmak istemedi. Bugünkü ben, belki psikoloji öğrencisi olduğum içindir anlayabiliyorum kısmen. Tabii annemin ben davayı açtıktan sonra o adamdan boşanması da bu düşüncemi etkiledi. Annem boşandıktan sonra yavaş yavaş iletişim kurmaya başladık.

Asya biraz da kızlara ablalık etmiş gibisin…

Asya: Evet biraz o var açıkcası, hala da bazı durumlarda olabiliyor ama ikisi de travmatik süreçler yaşıyor. Haliyle beraber olunca da biraz domino taşı etkisi yaratıyor bizim deneyimlerimizi birbirimize aktarma süreçlerimizde. Biri diğerine muhakkak yardım eder pozisyonda oluyordu. Benim de çok çöküş dönemlerim oldu, orada kızlar vardı yanımda. Beni terapiste götüren de onlardı. Keza ben de onlar için aynı şeyi yaptım. Biraz hepimiz birbirimizin ablası, bir yerde kardeşi gibi olduk. Sürekli pozisyon değiştiriyorduk.

‘Zorla bekaret kontrolü yaptırdılar’

Yaşadıklarınız çok ağır, travmatik süreçler ama davanın kazanılmasıyla içinizdeki o umut biraz olsun yeşeriyor, benzer durumdaki birçok kadına motivasyon oluyor. Çünkü biliyoruz ki Türkiye’de bu davalar kadınlar/çocuklar lehine sonuçlanmıyor. Sizin dava süreciniz nasıldı?

Reyhan: Biraz da gerçekten şans. Ben şiddetle büyüdüm, o yüzden benim anne tarafımdaki akrabalar dahi biraz çekingendir o adama karşı. Şiddetin ‘normalleştirildiği’ bir yapıda büyüdüğüm için bunlar normal görülüyordu. Ben artık evden çıkmam gerektiğini fark ettiğimde beni evlendirmeye çalıştılar. Annem halamın oğluna söylemiş, güya benimle evlenip beni koruyacak. O da bu arada eşiyle şiddet yüzünden boşanma sürecinde ve iki çocuğu var. “Biz seninle dini nikahlı evlenelim, böylelikle baban sana bir şey yapamaz, sizi korurum” diyor. 18 yaşımdan önce erkek arkadaşım var diye zorla bekaret kontrolü yaptırıldı. O dönem bunu akrabalarıma söylediğimde konunun üstü kapatılmıştı.

18 yaşımda teyzeme taşındım. Ardından tüm aile bir akşam teyzemde toplandılar ve ben yine şiddete maruz kaldım. Neyin cesaretiydi bilmiyorum, orada bir anda geceleri yanıma geldiği kısımlar dahil her şeyi anlattım ailenin önünde. Adam kendini uyurgezerim diyerek savundu. Ailemin diyebileceği tek şey, hiç unutmuyorum, “Karar senin kararın ama yarın geçmişe baktığında pişman olacağın bir karar verme” oldu. Aslında bu şu demekti, biz cesaret edemiyoruz ama sen bence yapman gerekeni biliyorsun…

Reyhan, Leyla, Asya…

‘Polis tutanak bile tutmadı’

Birinin bana inanması için kanıt gerekiyordu ve annemi ses kaydına almak zorunda kaldım. Şiddet fotoğraflarını da yanıma alıp kuzenimle karakola gittim. Bana “Git ve annenle gel” dediler. Halbuki ben canım tehlikede dediğimde beni kadın sığınma evine yerleştirmesi gerekiyor. Tutanak dahi tutmamış. Sonra özel avukatlarla konuştum, bana ceza alamayacağını, yeterli kanıtımın olmadığını söylediler. Tam umudumu kesmişken çok tesadüfi bir şekilde belki de şans, yolum İstanbul Barosu’yla kesişti. Bir arkadaşımın arkadaşı baroda staj yapıyormuş, onun vasıtasıyla Birsen hanıma ulaştım ve süreç başladı. Yengemler, dayımlar ve teyzemler şiddet gördüğüme ve adamın “Uyurgezerim” demesine şahit oldukları için lehime ifade verdiler. Bu arada davaya kazanacağım aklımın ucundan geçmezdi. Bana “Ceza almaz” dediler. “Bu tür dosyalarda davalar sonuçsuz kalır” dediler. Biraz şans, biraz emek bilmiyorum bunun tanımı yok bence.

İstanbul Barosu’ndaki feminist kadın avukatlar

Leyla: Benim dava sürecim Reyhan’ınkine göre çok daha rahat ilerledi. Çünkü yanımda Asya ve Reyhan vardı. Onlar kendi süreçlerinde yaşadıkları zorlukları bildikleri için bana orada bir nevi pusula oldular. Mesela Reyhan ilk olarak karakola gidiyor ifade vermeye ama benim sürecimde bildikleri için önce baroya gittik, bir avukat atandı. Benim dava sürecimin iyi akmasının ana sebepleri bence İstanbul Barosu’ndaki feminist kadın avukatlar, mahkeme heyetim ve Reyhan ile Asya’nın daha önce kendi adalet arayışlarında yaşadıkları o olumsuz tecrübeler sonucunda bana doğru bir pusula olmalarıydı diye düşünüyorum.

Açık konuşayım ben de çok korktum dava açmaya bunlardan dolayı. Çünkü o kadar çok şey duyuyoruz ki… Olmuyor, ceza almıyorlar evet. Bazen verilmiyor o cezalar ama bazen de denk geliyor herhalde bilmiyorum.

Örnek olarak okutulabilecek davalar

Asya: Bu iki davanın sonucu bu davalar böyle oluyor demek değil. Gerçekten özel davalar. Çok örnek olarak okutabilecek davalar. Ben şimdi eğitim görüyorum, böyle bir olayda ne olduğunu bilmesem sadece kişiler ve olayları ortaya koysak ve bu bana kağıt üstünde bir test olarak gelse ceza verir miyim emin değilim. O kadar muallak bir durumdu ve buna rağmen bir kazanım elde etmek gerçekten önemli. Umuyorum buradan insanlar şu mesajı alır. Evet, Türkiye’de adalet hep problemliydi ama bir ihtimal var. Onunla ilgili mücadele etme umudu bence olmalı. Ne olursa olsun. Biz de tüm ihtimalleri değerlendirdik. Leyla avukatla görüşmesinde “Senin davan çok zor” diye bir cevap almıştı. Ama motivasyonumuz dava kazanılmıyor olsa bile bunun yüzleşmesini yaşamak olmuştu. O kişi sokakta o kadar rahat gezmemeliydi. İnsan bunu talep edebiliyor.

Birsen hanım (avukat)

‘Feminist gruplarla iletişim kursunlar’

Dava açmak isteyen ama korkan, cesaret edemeyen kadınlara burdan ne demek istersiniz?

Reyhan: Denemek, hiç denememekten iyidir. Bence bundan daha iyi özetlenemez.

Leyla: Bu süreçte genelde ailen yanında olmuyor, tek başınasın. O yüzden dayanışma çok önemli. Dayanışma yapabilecekleri bir alan bulsunlar önce kendilerine. Kadın derneklerine gitsinler, daha feminist insanlarla bir arada olsunlar. Bir dayanışmanın içine girsinler ve o dayanışmayla birlikte hareket etsinler.

Asya: Mücadelenin her türlüsü benim için çok kıymetli. Herkes dava açmak zorunda değil. Bazen kişi dava etmeden, yüzleşmeden de mücadele edebiliyor. Önerebileceğim şey aynı. Gerçekten tek başına olmak çok zor. Ben evden ayrıldığımda iletişim kurduğum ilk kişiler kadın hareketlerindendi. Benimle çok büyük bir dayanışma içerisine girdiler. Hukuki süreçte yol göstermeye çalıştılar. Dahası maddi bağlamda kendi aralarında para toplayıp verdiler, iş bulma sürecimde yardımcı oldular. İnsan o kadar yalnız değil, bir şekilde yanında kendisine temas edecek birilerini arıyor. Sürekli o konu üzerine benimle konuşmayacak, beni normal yaşamın içerisine adapte edecek insanların olması çok önemliydi. Türkiye’de kadın hareketi gerçekten çok başarılı. Bütün grupları göz önüne aldığımda en başarılı olarak feminist mücadelemizi görüyorum. Çok cesur bir tavır takınarak yapıyoruz bunu. Feminist gruplarla iletişim kursunlar, çok iyi mücadele ediyorlar.

Kategori:Diken özel, Vitrin-mobil

SON HABERLER

UEFA Avrupa Ligi: Şampiyon Tottenham

UEFA Avrupa Ligi finalinde Tottenham, Manchester United’ı 1-0 yenerek şampiyon oldu.

Özgür Özel: Asgari ücrete temmuz ayında zam alacağız

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘hem işveren örgütleriyle hem işçilerle birlikte asgari ücrete temmuz ayında hakikatli bir zam yapılması için, bir ara zam için çalışmalarına başlayacaklarını’ duyurdu.

Onay çıktı: Trump, Katar'ın hediye ettiği uçağa binebilecek

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Katar’ın ABD’ye hediye ettiği uçağın envantere girdiğini açıkladı. 

Trump'la Güney Afrika liderinin görüşmesi gergin geçti: 'Beyaz çiftçileri öldürüyorlar'

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da ağırladığı Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa’yı ülkesinde beyaz çiftçilerin öldürülmesine karşı bir şey yapmamakla suçladı.

Oğuz Murat Aci'nin eşi, Eylem Tok ve Timur Cihantimur hakkındaki şikayetini geri çekti

Oğuz Murat Aci’nin eşi, Eylem Tok ve Timur Cihantimur hakkındaki şikayetinden ‘maddi ve manevi zararının karşılandığı’ gerekçesiyle vazgeçti.

Yazıda süs yüktür, kurtul
Akşam Postası / 15 Ekim 2023

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 759 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Çiğdem Toker: Türkiye'nin, Zambia, Gambia ve Lesoto'dan daha geride olduğu bir saha var desem tahminde bulunabilir misiniz?

Koray R. Yılmaz: Doların küresel rezerv para olması bu açığı 'sürdürülebilir' hale getirdi

Arif Kızılyalın: Anayasa değişikliği ardında Erdoğan'ın seçilme hedefi yatıyor

Emin Çölaşan: Türkiye köşeyi dönmek üzere idi!

Nuray Babacan: Başta CHP'liler olmak üzere yapılan siyasi operasyonların durması gerekiyor

Fatih Yaşlı: Meclis'in yeniden açılmasıyla birlikte iktidar yeni anayasayı gündeme getirecektir

Alaattin Aktaş: Enflasyon tahminini sabit tutmak, politika faizinin aşağı çekilebileceğinin bir işareti

Taha Akyol: Cumhurbaşkanına, performansını beğenmiyorum diyerek istediği an atama yetkisi verildi

Eren Keskin: Silahların susuyor olması ifade özgürlüğünün önündeki tüm engellerin de kaldırılması anlamına gelmeli

Abbas Güçlü: LGS ve YKS benzeri sınavlar sadece bilgiyi ölçen sınavlar değil

Abdulkadir Selvi: Küçük partilerden AK Parti ve CHP'ye geçişlerin artması bekleniyor

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×