Bu seçim özelinde Sayın İnce ve Millet Partisi açısından iyi haber şu. Seçmen kitlesi, özellikle de ilk defa oy verecek seçmenden aldıkları destek, bu seçimde söz konusu argümanlara pek aldırmıyor gibi. Bu protest oylar siyasetin çözüm üretme kapasitesine inanmıyor. İnce’nin bir iktidar programının veya kadrosunun olmaması umurlarında değil. Hatta, İnce bir programın klasik formatında, vaatlerle, ortaya çıksa ona oy bile vermeyebilirlerdi. Onlar her iki kanadıyla da müesses siyasette kendi ifadelerini, umutlarını görmüyor. Bugün durakları İnce. Eğer müesses siyaset onlara bir umut sunmaz, çözüm kapasitesine sahip olduğunu kanıtlamazsa, yarın sayıları da artarak başka bir durağa gidebilirler. Bunun üzerine, her iki kanatta da azımsanmayacak sayıda mevcut, hayal kırıklığına uğramışları eklersek ortaya bir profil çıkıyor.
Peki, İnce ve Partisi açısından bu tespitler doğruysa neden kendisini seçimlerin ikinci turunda; “Adama kazandırdım” diyecek kişi pozisyonuna düşürüyor? Üstelik, muhalif seçmeni bir yana bırakalım, iktidar seçmeninin yarısına yakın bölümü dahi İnce’nin adaylığının, ve Millet Partisi’nin, Cumhur İttifakı açısından “faydalı” olduğunu düşünürken… Öfke, hesaplaşma duygusu, yanlış değerlendirme veya ne?
Nedense yukarıdaki dinamikler aklıma çocukluğumun bir şarkısının sözlerini getiriyor. Ne dedirtiyordu Ülkü Aker, Zafer Dilek’in melodisine: “Ah ile, vah ile geçti bu ömrüm”.