HÜRREM SÖNMEZ
Rabia Naz Vatan, Giresun’un Eynesil ilçesinde yaşayan 11 yaşında bir kız çocuğuydu. İmam hatip öğrencisiydi. 12 Nisan 2018 günü evinin önünde yaralı halde bulundu. Kaldırıldığı hastanede öldü.
Ardından akıl, mantık, vicdan çerçevesinde izahı mümkün olmayan bir dizi hadise yaşandı. Henüz 11 yaşında olan ve intihar etmesi için hiçbir sebebi olmayan Rabia Naz’ın intihar ettiği ileri sürüldü. Olay yeri incelemesinde bulunmayan okul çantası daha sonra çatıda bulundu. Savcılık tarafından soruşturma dosyasına ölüm sebebi intihar yazıldı.
Ancak babası Şaban Vatan kızının intihar etmediğini, araba çarpması sonucu yaşamını yitirdiğini, AK Parti İstanbul Milletvekili Nurettin Canikli’nin devreye girmesiyle olayın üstünün kapatıldığını iddia ediyordu. Baba, kazayı, Eynesil belediye başkanının yeğeninin kazayı gerçekleştirdiğine inanıyordu.
İki ayrı adli tıp raporu ölüm sebebinin trafik kazasına bağlı olabileceğini gösteriyordu ama savcılık olayın intihar olduğu konusunda ısrarcıydı nedense. Oysa Rabia Naz’ı bulanlar, ilk ifadelerinde Rabia’ya siyah doblo bir aracın çarptığından söz ediyordu. O tanık ifadelerinin neden değerlendirilmediği sorusunun cevabı yok.
Rabia Naz’ın paçasında talaş ve saman parçaları bulunduktan sonra ailesi inceleme talep etti. Yakında eski bir ahır vardı ve ne oldu bilin bakalım, o ahır aniden belediye kararıyla yıkılıverdi.
Son olarak bir iki gün önce Rabia Naz’ın babası gözaltına alındı, akli dengesi yerinde değil iddiasıyla!
Gazeteci Metin Cihan’ın sosyal medya paylaşımları olmasaydı Rabia Naz’ın başına gelenlerden, o ailenin yaşadıklarından belki asla haberdar olmayacaktık ve dosya kapatılacaktı. Ama haberdarız ve bu ülkede yaşayan herkesin sormakla yükümlü olduğu bir soru var şimdi: “Rabia Naz’a ne oldu?”
***
Mersin Tarsus’da yaşayan E.S. 12 yaşındaydı, 2015’in yaz aylarında Kur’an kursuna gittiği caminin imamının cinsel istismarına uğradı. Çığlık atan ancak sesini kimseye duyuramayan E.S., olayın şokuyla kendini kaybetti. Kendine geldiğinde otoban kenarında yatıyordu.
E.S. fail tarafından tehdit edildiği için olayı kimseye anlatamadı. Ancak yatılı okulda okurken uyku ve uyum problemleri yaşamaya başladı. Rehber öğretmeninin fark etmesi sonucu olayla ilgili soruşturma başlatıldı.
Sanığın cinsel istismar, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından toplamda 61.5 yıla kadar hapsi istendi. İddianame, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve sanık 22 Şubat 2018’de tutuklandı.
Davanın ikinci duruşmasında savcı, sanığın atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi bulunduğunu belirterek, tutukluluk halinin devamı yönünde karar verilmesini talep etti. Ancak mahkeme, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre ve delillerin toplanmış olması gibi gerekçelerle tahliye kararı verdi.
E.S.’nin avukatı, sanık müdafiinin AKP’nin eski Adana-Çukurova ilçe başkanı olduğunu, duruşmalara yalnızca bir kere geldiğini ve sanığın o duruşmada tahliye edildiğini söylemiş. Ne kadar düşündürücü bir iddia değil mi.
Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği Başkanı Saadet öğretmenin karara tepkisini gözyaşları içinde paylaştığı video olmasaydı E.S’nin yaşadıklarını asla bilemeyecektik belki. Ama artık biliyoruz ve E.S.’nin annesinin şu sözlerini duymak zorundayız: “Biz köylüyüz, yoksuluz, garibanız diye mi başımıza bunlar geliyor?”
***
El kadar çocukların, öldürülen kadınların hakkını hukukunu savunmayan, aksine güçlüler, zenginler, iktidar sahipleri daima haklı çıksın diye var gücüyle uğraşan bu adaletiniz kimin adaleti? Avukatlık mesleğine başlarken hukuka, ahlâka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağımıza dair namusumuz ve vicdanımız üzerine yemin ederiz. Peki merak ediyorum, bu ülkede bazı hâkimler ve savcılar neye bağlı kalacaklarına yemin ediyorlar mesleğe başlarken? Dağıttıkları bu ‘adalet’ kime hizmet ediyor?
Yargınız çok güçlü, yıllarını okumakla, insan yetiştirmekle geçirmiş akademisyenleri, barış dedikleri için mahkûm edecek kadar güçlü meselâ, gazetecileri yaptıkları haberlerden ötürü yaka paça hapse atacak kadar güçlü, ÇHD üyesi avukatları kanuna aykırı delillerle, bütün hukuk kurallarını, usûl kurallarını ihlal ederek, onlarca yıl hapis cezasına çarptıracak kadar, hakkını arayan “İnsan gibi yaşamak istiyoruz” diyen işçileri tutuklayacak kadar güçlü …
“Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır” diyen peygambere imanınızı her cuma adliye mescitlerini doldurarak sergiliyorsunuz. Öyle güçlü ki yargınız, öyle eşsiz ki adaletiniz kimi ‘itibarlı’ katiller, kimi arkası güçlü tecavüzcüler için bir cennet inşa ediyorsunuz âdeta…
Bugünler geçtiğinde bu devran döndüğünde söyleyeceklerinizi şimdiden duyar gibiyim: “Bizim de hatalarımız olmuştur… Günün koşulları öyle gerektirdi… İçimize sinmeyen kararlar verdiğimiz de oldu… Aslında tasvip etmedim ama sesimi çıkarmadım.”
***
Geçenlerde izlediğim bir filmden bir sahne hafızamda yer etti. Nazi Almanya’sı döneminde geçiyor, öğretmen bir baba karakteri var filmde, Nazi yanlısı değil, Hitler’i sevmiyor ama ailesinin ve çevrenin baskısıyla çok fazla direnemiyor, Nasyonal Sosyalist Parti’ye üye oluyor, karısı “Savaştan sonrası için en iyi yatırımın olacak bu parti üyeliği” diyor.
Savaş bittikten ve Hitler yenildikten sonra bir okula başvuruyor öğretmenlik için, okul müdürü soruyor: “Nazi Partisi’ne üye miydiniz?” “Evet” diyor öğretmen, “Ama kim değildi ki? Öğretmenlerin üçte ikisi parti üyesiydi.” Müdür dosyayı kapatıyor ve şöyle diyor: “Teşekkürler, biz çocuklarımızı kalan üçte bire emanet edeceğiz.”
***
Öyle güçlü ki yargınız, öyle eşsiz ki adaletiniz, 11 yaşında bir kız çocuğunun ölümünü araştırmaya yetmiyor, tecavüzcüleri, kadın katillerini tutuklamaya yetmiyor her şeye, herkese yeten nefesiniz. Ama buradayız, tanığız, sormaktan vazgeçmeyeceğiz ve günü geldiğinde çocuklarımızı ‘yatırım yapanlara’, makamının, mevkisinin derdinde olanlara değil, bir çocuğun hayatını, bir insanın hayatını, ezilen, yok sayılan garip gurebanın hakkını kendine dert edinene emanet edeceğiz.