Tarikatlar, cemaatler, dernekler, belediyeler, Diyanet, MEB, YÖK, ÖSYM, işverenler, sendikalar ve aklınıza her kim geliyorsa onlar da bir şekilde eğitim yapıyor.
Hayatın herhangi bir alanında bir boşluk ya da hoşnutsuzluk varsa meraklısı çok olur.
Şu anda yaşanan tablo da aynen böyle.
Memnun olan ve denetim yok gibi.
Dahası “dokunulmazlığı” olanlara hesap sorulamıyor. İşte bu yüzden önüne gelen, dershane zincirleri kuruyor, devletin verdiği eğitimi beğenmiyorum diyen kendi eğitim kurumlarını yaratıyor. Onunla da yetinmeyip kendi kurallarının hâkim olduğu yurtlar, kurslar, etüt merkezleri ve atölyeler açıyor.
Oysa Anayasa ve Temel Eğitim Kanunu başta olmak üzere yasalar çerçevesinde eğitimin tek elden yürütülmesi gerekiyor. Devletin bu konudaki yetkili mercii ise Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
MEB, bu konudaki yetkisini ne başka kurumlarla paylaşabilir ne yetki devri yapabilir ne de kontrolü dışında yapılanları görmezden gelebilir.
Konsolosluk okullarıyla yaşanan sıkıntının temelinde de bu vardı ve Türk öğrenci almaktan vazgeçerek, varoluş amaçları çerçevesinde hareket etme noktasına gelmelerinin nedeni de budur.
Eğitime el atan diğer kurum, kuruluş ya da benzerlerinin gerekçelerine baktığınızda, “Devlet yeterli eğitimi veremiyor, dershaneler çok pahalı, garibanın çocuğu ortada mı kalsın?” demeleri ya da “Okullarda yeterince dini eğitim verilmiyor” gerekçesiyle tarikatların, cemaatlerin yanı sıra Diyanet’in eğitime soyunmasının altında da hep bu konudaki kafa karışıklığımızın yarattığı boşluklar ya da kontrolsüzlük yatıyor!