ELMAS TOPCU
@topcuelmas
Türkiye, Avrupa’da bu hafta önemli gündem maddelerinden biriydi. Uzun süredir kriz ve savaş bölgelerinde olanları görmezden gelen Brüksel, karşı karşıya kaldığı mülteci meselesiyle baş edebilmek için, aralarında Türkiye’den de temsilcilerin bulunduğu önemli buluşmalara ev sahipliği yaptı bu hafta.
İlk olarak mülteci konusunu görüşmek üzere Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan Brüksel’de ağırlandı. Bu ağırlama oldukça dostça geçti, zira Birlik, son yıllarda insan hakları, basın ve düşünce özgürlüğü, Kürt meselesi, IŞİD’le mücadele gibi konularda sert çıktığı Ankara’nın desteğine muhtaç.
Türkiye anahtar ülke
Her ne kadar, Erdoğan’ın son aylarda sınırları iyi kontrol etmeyerek, bilinçli şekilde Avrupa’ya mülteci akınına yol açtığı ve bunu da Brüksel’e karşı koz olarak kullandığı görüşü hakim olsa da bütün aktörler, mevcut sorunun üstesinden Ankara’sız gelinmeyeceğini biliyor. Bu nedenle bu hafta Brüksel’de Erdoğan için kırmızı halılar serildi ve son yıllarda olmadığı kadar dostça bir karşılama yapıldı.
Brüksel’deki temsilciler, ‘Türkiye anahtar ülke‘, ‘Ankara önemli partner’ diye vurguladı, özellikle Komisyon Başkanı Juncker’in samimi sözleri dikkat çekti.
Brüksel’in büyük çaresizliği
Medyada ve arka planda ise eleştiriler ayyuka çıktı. Köşe yazarları, Brüksel’in büyük çaresizliğini ‘AB’nin Erdoğan karşısında iflası‘ şeklinde yorumladı.
Merkel ve Hollande’ın Avrupa Parlamentosu’ndaki konuşmalarında Türkiye’nin 2 milyondan fazla mülteci aldığı gerçeği tekrarlanarak, daha fazla maddi destek verilmesi vurgulandı. Ancak Almanya Başbakanı Merkel, Strasbourg dönüşü verdiği nadir televizyon mülakatlarından birinde, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği konusunda yıllardır savunduğu çizgiden vazgeçmediğini belirtti.
Perşembe günü ise Lüksemburg’da düzenlenen içişleri bakanları toplantısı ile dışişleri bakanları ve Balkan ülkeleri ile Suriye’ye komşu ülkelerin temsilcilerinin katıldığı konferansta yine Türkiye öne çıktı. Bu toplantılarda asıl tartışma yaratan konuysa, Balkan ülkeleri gibi Türkiye’nin de güvenli ülke ilan edilip edilmeyeceği oldu.
Türkiye’nin güvenli ülke ilan edilmesi iki açıdan önem taşıyor. AB açısından bakıldığında, Türkiye’nin güvenli ülke ilan edilmesi Türkiye’den veya Türkiye üzerinden gelip de siyasi iltica talebinde bulunanların en azından hukuki açıdan hızla geri gönderilmesini sağlayabilecek. Ayrıca milyonlarca yeni mülteciyi barındıracak devasa kampların kurulmasının önünü açabilecek.
En çok AKP’ye yarayacak
Güvenli ülkeler listesine alınması en çok da AKP hükümetinin işine yarayacak, zira bu karar Türkiye’deki insan hakları, düşünce ve basın özgürlüğü ihlalllerinin yok sayılması şeklinde bir sinyal de olacak.
Bu nedenle olsa gerek, kimi uzmanlar Brüksel’in bu konudaki kararını Erdoğan tarafından seçimlerde kullanılmaması amacıyla 1 Kasım sonrasında açıklanacağını ileri sürüyor.
Brüksel’in rahatsız olduğu bir diğer önemli nokta ise Erdoğan’ın Kürt meselesi konusunda talep ettiği ve ‘PKK ve PYD ile mücadelede bana karışmayın’ şeklinde özetlenebilecek şartı. Erdoğan, Brüksel’de yaptığı temaslarda mülteci krizinden çok buna değinmiş, IŞİD ile PKK vePYD’yi eş tutumuştu. Bu da rahatsızlık yaratmıştı.
Avrupa’nın Kürtler konusunda Ankara’ya güveni az
Erdoğan, Kürt meselesinde işime karışmayın talebini dile getirse de Avrupa tam da bu noktada Ankara’ya güven az. IŞİD ile mücadele koalisyonunda aktif rol alacağını açıklamasının ardından Türkiye‘nin, IŞİD’dan çok Kandil’i bombalaması Avrupa’da epey rahatsızlık yaratmıştı.
Peki mülteciler konusunda fena köşeye sıkışan AB, Kürtler konusunda AKP’ye açık çek verecek mi? Dün bir ödül töreni vesilesiyle geldiği Mainz’da katıldığı panelde bu konuda sorularla karşılaşan AP Başkanı Martin Schulz, mültecilerle işbirliği karşılığında AB’nin Ankara’ya hareket serbestisi vereceği yönündeki suçlamalari geri çevirdi.
Sosyal demokrat politikacı, Avrupa’nın siyasi gerçeklik ile pazarlığı yapılamaz prensipler arasında bir tercihle karşı karşıya olduğunu itiraf etti, ancak buna rağmen “Hayır, Kürtleri kesinlikle satmıyoruz” diye konuştu.