Denk düştükçe ağzını doldura doldura, “biz gazeteciler” diyebilenlere hep hasetle bakmışımdır; şu an dahi, onlara meslektaşlarım diye hitab edememiş olmanın hicrânı içindeyim.
Geçenlerde, aralarında yazarların da bulunduğu bazı gazeteci arkadaşların uçakta Beyefendi’nin çalışma masası etrafında verdikleri o mes’ud fotoğrafı görünce, “Tam da muhalefet edecek zamanı buldun be Ahmet” diye kendini paylamaktan nefsimi men edemedim. Deftere muvafık yazılıp maiyette o ülke senin, bu memleket benim diyerek diyar diyar gezmek dururken, köşemde somurtup kalakaldığım için kendimi payladım.
Hiç de nazik olmayan yollarla halkımızın enzâr-ı dikkatlerine arzolunan bir kısım kayıtlardan anlaşıldığına göre haşmetmeâb, bu gazetecilerin ne bizzat kendilerine ne de patron takımına bırakınız birazcık saygı, esasen hiç de iyi duygular beslememektedir.
Gazeteci milletinin, değil meslek haysiyeti adına dayanışma göstermek, bilakis birbirini atlatmak için her mihnete katlanacağını tahmin etmiyor değilim fakat bir şekilde, bu gibi saadetlû uçak seyahatleri furyasının sona ereceği kanaatindeyim.