Rasyonel olarak bakıldığında, temeli sağlam ve iyi düşünülmüş bir başkanlık sisteminin hem ülkenin hem de siyasetin yararına olduğunu rahatlıkla öne sürebiliriz. Eğer buna rağmen bu yönetimsel değişiklik yapılamaz ve Türkiye parlamenter yapı üzerinden popülist/devletçi zihniyetin içine sıkışıp kalırsa, bunun en önemli nedeni AKP’nin ve AKP’lilerin yürüttüğü strateji olacak. Burada yapılan yanlışların en pespayelerinden biri farklı tartışma konuları ile başkanlık meselesini birleştirip ‘bulamaç’ haline getirmek ve buradan bir avantaj elde edileceğini sanmak…
Örneğin bir süredir ‘faiz’ ve ‘merkez bankası’ tartışması yaratmak üzere gündemi zorlamaya çalışanlar var. Erdoğan’a fikri veya cismani yakınlık üzerinden kendilerine popülerlik arar gözüken bazıları faizin düşürülmesi, merkez bankasının sadece enflasyon hedeflemesi yapmaması türünden argümanlar öne sürüyorlar. Büyümeyi öne çıkardığı tevatürüne dayanan ama aslında küresel ekonominin çarklarına ot tıkayarak başarılı olacağımızı ima eden bir yaklaşım. Temel akıl yürütme son on üç yılın başarısının istikrarı esas alan ekonomi politikaları sayesinde değil, ona ‘rağmen’ elde edildiği. Büyümenin AKP’nin altyapı yatırımlarıyla geldiği… İyi de, AKP bu kaynağı nasıl buldu? İyi bütçe yönetimiyle… Bu ise faiz dışı fazlanın arttırılmasını ve yeni borç yapılanmasını sağlayan istikrar ortamına muhtaçtı. Yani söz konusu istikrar olmasaydı, yatırım için risksiz kaynak da bulamazdınız.