AYŞE UYDURANOĞLU*
Ekonomi yazınında Adam Smith’in de aralarında bulunduğu Klasik Düşünce Okulu, ekonomide verimliliğin sağlanması için piyasa mekanizmalarının gücüne inanır. ‘Görünmez el’ olarak nitelendirilen fiyatların, her zaman yeni bir denge oluşturacağını ve bu nedenle dengeden uzaklaşma durumunun, dalgalanmaların kısa süreli olduğunu savunur. Buna ilave olarak, devletin ekonomideki rolünün kısıtlı olmasını, konvansiyonel görevlerini yerine getirmesini ve bu görevlerin yerine getirmek için parasal kaynak sağlayan devlet bütçesinin küçük ölçekli olması gerektiğini belirtir.

Fotoğraflar: Reuters
Klasiklerin devlete atfettiği konvansiyonel görevler, savunma ve yargıdan oluşmaktadır. Piyasa mekanizmasının gücüne bu kadar inanan Klasik Düşünce Okulu temsilcileri dahi, farklı nedenlerden ötürü bu hizmetlerin devlet tarafından yerine edilmesi gerektiğini savunurlar. Güvenlik ve yargı her halükarda devlet eli ile yürütülmeli ve asla özelleştirilmemelidir. Bu hizmetleri, bir grubun ya da grupların insiyatifine bıraktığımızda toplumda yaşanacak kargaşanın boyutları tahmin dahi edilemez.
15 Temmuz 2016’da ülkemizde yaşanan olaylar, bu hizmetleri sağlamakla mükellef kurumların (kurumun tamamı olmasa bile) toplumun refahını gözetmek yerine, belli menfaat gruplarının amacına hizmet etmek üzere ele geçirildiğinde neler olabileceğinin trajik bir örneği olmuştur. Düşünün, Anayasa’nın 73’üncü maddesi gereği vatandaş olarak verginizi ödüyorsunuz. Ödediğiniz vergi gelirlerinin bir kısmı ile hükümet tarafından sizi ve ülkenizi olası bir savaş anında savunmak için alınan F-16’ların birden hedefi haline geliyorsunuz. Ne hissedersiniz? İhanete uğramak değil midir tecrübe ettiğiniz?
Pandora’nın kutusu 15 Temmuz’da açıldı
Diğer taraftan 15 Temmuz akşamında yaşananları, son iki yıl ve/veya AKP’nin tek başına iktidarda olduğu son 14 yıl açıklamaya yetmeyecektir. Nasıl oldu da o çok övdüğümüz ekonomik büyümemize, 2023 yılında dünyada sayılı büyük ekonomiler arasında yer alacağımız iddiasına rağmen buralara geldik? Türk siyasi ve ekonomik tarihinin son yetmiş yılında yatar bu sorunun yanıtı. Pandora’nın kutusu (Yunan mitolojisinde Zeus tarafından yaratılan, çok güzel bir kadın olan Pandora tarafından kutunun açılması ile kutudaki kötülüklerin gün yüzüne çıktığına inanılan ve değişik anlatımları olan bir efsane) 15 Temmuz akşamı açıldı; içi çok uzun bir süredir kötülükle ve ihanetle dolmaktaydı.
Bu kötülüklere ve ihanete zemin hazırlayan bazı nedenler nelerdir dersek;
- En temel sorunlarımızdan biri Atatürk’ün kurmak için uğraştığı ‘seküler’ bir ülke olamamızdır. Din işleri vatandaşların özelinde yer alması gerekirken, bazı menfaat gruplarının amacına ulaşmak için bir araç olarak yıllardır kullanılmıştır.
- Gelir grupları arasındaki farkın, geliri yüksek gruplar lehine artması başka bir nedendir. Hem yoksulluk, hem din sömürüsü küçük yaştaki çocukların Fethullah Gülen eğitim kurumlarına verilmesine neden olmuştur. Hükümet tarafından pek bir itibar edilen kişi başına düşen milli gelirin artması sadece ekonomik büyümeyi gösteren makroekonomik bir veridir. Ekonomik kalkınma ise, artan milli gelirin toplumdaki bireyler arasında daha adil bir dağılımının sonucudur. Eğitim, sağlık, teknoloji, hukuk, kurumsallaşma, temiz bir çevrede yaşamak, düşünce özgürlüğü, sanat ve kültür faaliyetleri ekonomik kalkınmanın bazı göstergeleridir.
- Erkler ayrılığı ilkesini (Fransız düşünür Baron de Montesquieu tarafından ileriye sürülen ve yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olarak işlemesini gerektiren ve demokrasinin sürekliliğini sağlayan bir devlet yönetimi) benimsemiş olmamıza rağmen uygulamada bu model kurumsallaştırılamamış ve bu kurumların tarafsız bir şekilde işletilmesinin sağlanamamamıştır.
- Osmanlı İmparatorluğu devlet gelenekleri, siyasiler tarafından çok uzun bir süredir demokrasiye tercih edilmiştir. 1999 yılında yaşanan depremden sonra dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından yapılan talihsiz açıklama bunun bir örneğidir. Demirel, “Devlet yardım elini uzatacaktır” demiştir. Böyle bir açıklama, demokrasisi oturmuş bir ülkede yapılamaz. Devlet başkanı, başbakan ve siyasi liderler böyle bir açıklama yapmayı aklının ucundan dahi geçirmez. Bu tür açıklamalar siyasette güç kazanmak için yapılamaz. Ancak ulusal sınırlar dışında, başka ülkeler de yaşandığında “Devletimiz size yardım elini uzatacaktır” dersiniz.
Bu zor günlerin atlatılması maalesef sadece demokrasi nöbetleri ve bazı askeri okulların lağvedilmesi ile olanaklı değildir. Bu bir süreçtir ve iyimser bir tahminle en az bir neslin yetişmesini kapsayacak bir süreçtir.
Dini öğelerden ziyade, bilimsel gerçekler ile yetiştirilmiş nesiller
Din yerine evrensel ahlak değerlerinin benimsenmesi, size oy versin ya da vermesin bütün yurttaşlara eşit mesafede yaklaşarak kutuplaşmanın önlenmesi, eğitim başta olmak üzere toplum refahını yükseltecek siyasi kararların toplumda herkesin (siyasi düşüncesinden bağımsız olarak) eşit şekilde faydalanacağı şekilde alınması ve devlet kaynaklarının bunun için kullanılması gerekir.
Devlete ait kurumların, iktidar partisinin (hükümetler değişir ama kalıcı olan devlettir) siyasi görüşlerinden ziyade devletin sürekliliğini yansıtacak bir yapıya sahip olması gerekir. Bunun da iktidar partisinin temel bir görevi olduğunun bilinmesi gerekir. Aksi durumda gördük ki bu kurumlar bizim güvenliğimiz, adaletimiz ve eşitliğimiz için bir tehdit oluşturabilmektedir. Dini öğelerden ziyade, bilimsel gerçekler ile yetiştirilmiş, okuyan, sorgulayan ve hakkını demokratik zeminlerde arayan nesiller yetiştirmek bu ülkenin kurtuluşu olacaktır.
Bizler nasıl Anayasa’nın 73’üncü maddesi gereği yurttaşlar olarak vergimizi ödüyorsak, başta iktidar olmak üzere muhalefette dahil bütün siyasilerin yurttaşlara sorumluluğu vardır ve bu sorumluluk benimsedikleri siyasi düşüncelerin üstündedir. Neticede yurttaş olarak, seçimler aracılığıyla bizi temsil etme hakkını onlara devrettiğimiz ve ödediğimiz vergilerle de kaynak sağladığımız için huzur, güven ve emniyet istiyoruz. Belli bir gruba onların istediklerini değil, vatandaşlarına hak ettikleri değeri veren temsilciler istiyoruz. Çocuklarımızı, bu ülkede evrensel ahlak değerleri ve bilimin gerçekleri ile büyütmek istiyoruz.
* Doç. Dr., Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi