MURAT SEVİNÇ
‘Seçmen ne mesaj verdi?’ sohbetleri ardından yeni gündem, ‘Kim kiminle koalisyon yapacak?’
Kişisel olarak bu konu üzerine fazla gevezelik yapmamaktan yanayım. İki gerekçeyle: Ben yazdım diye parti yönetimlerinin acilen toplanıp yeni bir siyaset belirleyeceğini zannetmiyorum! İkincisi, benim aklıma gelen her şey herhalde tüm partilerin ve yöneticilerinin de aklına geliyordur.
Keşke…
Tabii keşke üç muhalefet partisi koalisyon kursa ve memleketin tüm kurumlarındaki dehşetli çürümeyi birlikte giderse. Namuslu yurttaşın aklını fikrini zorlayan yolsuzlukların, hukuk dışılıkların üzerine gitse. Hiç olmazsa, bir arınmanın mümkün olabileceğine dair umut yaratsa. Türkiye’nin Dingo’nun Ahırı olmadığı iyice ‘belletmiş’ olsa. Yıllardır maruz kalınan saçmalıklar ve yalan dolan düşünüldüğünde, AKP’siz bir hükümet iş başında değilken de camilerin ahır yapılmadığını, ekmeğin karneyle verilmediğini, Kuran okumanın yasaklanmadığını ve her açıdan ‘daha temiz/ilkeli’ bir siyasetin mümkün olduğunu, ahaliye gösterebilse. Keşke.
Bu arada, ‘MHP ile HDP’nin bir arada olması hiçbir şekilde mümkün değil’ buyuranlara, Türkiye ve Batı demokrasileri koalisyonlar tarihine biraz daha merak duymaları önerilebilir. Ali ile Veli’nin uzlaşmazlıklarından, heveslerinden, niyetlerinden öte bir şey siyaset. Çözüm ve çözümsüzlükler, o Ali ve Veli’lerin dünyası ile sınırlı değil.
İdam cezasının, içinde MHP’nin de olduğu üçlü koalisyon döneminde kaldırıldığını hatırlamakta yarar var. Hiç umulmadık adımlar, hiç umulmayanlar tarafından atılmıştır.
Sermaye ilişkileri, uluslararası gelişmeler, devletin yapısı, toplumsal dönüşüm şu bu… Hepsi bir araya gelir ve dayatır. Ayrıca, örneğin Ülker firması da gofret satmak ister. Derdi tasası budur. O gofretin satılabilmesi için uygun ortama gereksinim duyar. Söz konusu koşulları Veli yaratamıyorsa, Ali’yi tercih edip destekler. Sermaye, yöneticilerin kaşıyla gözüyle ilgilenmez.
Koalisyon zırvası
Ancak şu aşamada Türkiye’nin geleceği ve sistemin sürekliliği açısından asıl önemli olan, ‘Koalisyon istikrarsızlık demektir’ zırvasının geçersizliğinin ortaya konulması. Ana hedeflerden biri bu olmalı.
Koalisyon sözcüğünü ilk kez duyan, ne olduğunu bilmeyen özellikle ‘genç’ okuyucular için küçük bir açıklama yapmakta yararlı olabilir: Parlamenter sistemde hükümetler, meclis ‘güven’ine dayanır. Meclis çoğunluğu güvenini çekerse, hükümet düşer. Örneğin Anayasa’nın hiçbir yerinde yazmamasına karşın, bütçesi reddedilen hükümet düşer. Çünkü meclis desteğinin kalmadığını gösterir.
Türkiye’de 1961 Anayasası döneminde bu durum iki kez yaşandı; İnönü ve Demirel hükümetleri döneminde. Bu ne demek? Şu anda 550 milletvekili olduğuna göre, bir hükümetin ayakta kalabilmesi için TBMM üyelerinin 276’sının desteğine gereksinim var. Bu sayıyı bir ya da birden çok parti sağlayabilir. İşte Türkiye açısından koalisyon hükümeti, ‘toplam 276 ve daha üstü vekil desteğine sahip olan hükümet’ demek.
İstikrardan ne anlıyorsunuz?
AKP’nin 13 yılda en büyük başarılarından biri, seçmeni, koalisyonların her durumda istikrarsızlık getirdiği masalına inandırması oldu. Bu, gayrı bilimsel ve gayrı ciddi bir iddia. Buna mukabil yeteri kadar güçlüyseniz insanları her yalana inandırabilirsiniz.
Şu anda Batı Avrupa’da çok sayıda ülke koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor. Türkiye gibi az gelişmiş demokrasilerde ise koalisyon, tek parti iktidarlarından çok daha çoğulcu/dengeli bir yönetim oluşmasına katkı yapabilir. Bu nedenle, bırakın zorunluluğu, tercih edilmelidir.
Mesele şu: İstikrardan ne anlıyorsunuz? Eğer tek ‘bir’ partinin, her ne hal olursa olsun sona ermeyen iktidarı ise, 1922-45 İtalya’sı ve 1933-45 Almanya’sı son derece istikrarlıydı! Oysa siyasal, toplumsal, ekonomik istikrar, bir ölçüde hükümet profiliyle ama ziyadesiyle ‘diğer değişkenler’le’ ilgili bir konu. Siz hiç Alman ya da Avusturya hükümet mensuplarının ağlaştığına ve Türkiye’ye özendiklerine tanık oldunuz mu?
Türkiye’de 1961’den 2002’ye defalarca koalisyon deneyimi yaşandı. Bu koalisyonlardan bir kısmı, memleketin en sıkıntılı dönemlerinde kuruldu. Sıkıntıya neden olan koalisyon değildi. Ekonomik krizlere neden olan, koalisyon değildi. Ancak tüm acı ve açmazlar, bir hükümet şekli olarak koalisyona fatura edildi.
Örneğin AKP iktidarından hemen önceki üçlü koalisyonun başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemişti. O koşullarda, yapısal reformlarla bankaları kurtarmaya çalıştılar. 99 depreminin üstesinden gelmek zorunda kaldılar. Buna mukabil aynı koalisyon, en demokratik ve kapsamlı anayasa değişikliklerini de gerçekleştirdi.
Şöyle düşünelim; Türkiye’de 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri, tek parti hükümetleri zamanında gerçekleşti. Peki bu durumda, ‘Tek parti iktidarları darbeyle sonuçlanır’ sonucunu mu çıkaralım? Saçma olmaz mı?
Ancak AKP ve genel olarak Türkiye sağcısı, Bayarcı egemenlik/milli irade anlayışı nedeniyle, tek parti iktidarıyla istikrarı özdeşleştirme eğilimindedir. Çünkü istikrardan anladıkları, ‘gönüllerine göre’ yönetebilmek. Dizginlenmeden, rakip tanımadan, uzlaşma gereği duymadan. ‘400 milletvekili istiyorum’ söylemi bu zihniyetin en açık biçimde dile getirilişiydi.
Haliyle koalisyonlardan, yani uzlaşmak zorunda kalacakları hükümetlerden hiç hazzetmiyorlar. Bakın havuz medyasının dalkavuklarına, nasıl kaçtı tatları. Sonsuz saçmalama özgürlüklerinin kısıtlanacağını hissediyorlar artık. Yere göğe koymadıkları milli iradeye bozuk çalıyorlar.
Nasıl kaçtı tatları
AKP’nin bir vekili, HDP oylarının kahir ekseriyeti haramdır vs. buyurmuş. Her biri, küçük şeyhülislam çünkü. Tam cennette rezidans tapusu dağıtacaklardı ki ‘kaybetme’ olasılığıyla tanıştılar. Çok kızgınlar. Reis ve avenesinin pek saygı duyduğu havuzcu fetvacılardan biri de, Mehmet Akif’in şiirinden ilhamla ‘Birkaç ırgat bir araya gelip iktidarı yıktınız, hadi yapın da görelim’ deyivermiş.
Üzerinde durmaya gerek olmayan, lüzumsuz tipler bunlar. Ama şundan çok memnunum doğrusu: Yıllardır mağdur numarası yapan ihaleci muktedirlerin, kendinden olmayanlara duydukları kini ve ‘küçük görme’ eğilimini açıkça sergilemelerinde büyük yarar var. Ne kadar dökseler içlerini, o kadar iyi.
Eh bu durumda bizlere düşen de herhalde, ırgatların koalisyonunu beklemek olacak. Yurttaşlar arasında ırgat olan olmayan ayrımı yapmayan, izan sahibi ve eşitlikçi, dürüst insanların koalisyonunu. Oy verenleri hayal kırıklığına uğratmayacak bir birlikteliği.
Türkiye nicedir ağır hasta. Irgatların, zaman kaybetmeden tedaviye başlamasında büyük yarar var.