DR. İLKER KAYI / DR. İ. CEM SUNGUR*
6 Ocak 2021’de Zimbabwe Üniversitesi’nde çalışmakta olan gastroenterolog Dr. Leonid Katsidira, meslektaşı, kardiyolog Dr. James Gita Hakim’den son derece kaygı verici bir haber aldı. Dr. Hakim rahatsızlanınca PCR yapılmış, Covid-19 tanısı almış ve 10 gün sonra solunum yetmezliğiyle yoğun bakıma alınmıştı. Dr. Hakim 26 Ocak’ta hayatını kaybetti.
Afrika’daki birçok ülke Zimbabwe’de olduğu gibi kısıtlı sayıdaki sağlık çalışanlarını pandemi karşısında korumakta zorlanıyor. Zimbabwe’de 2018 yılı verilerine göre 10 bin kişiye iki hekim düşüyor. Bu oran Afrika’nın geneli için üçken, Türkiye için 18, gelişmiş ekonomilerde ise 30 ve üzerinde. Üstüne üstlük yoğun beyin göçü nedeniyle nitelikli sağlık insan gücü iyice zayıflamış olan Afrika ülkeleri Covid-19 pandemisi nedeniyle büyük darbe almaya devam ediyor. Aralık 2020’den bu yana Amerika, Asya ve Avrupa ülkelerinde neredeyse 200 milyon doz aşı yapılmış olmasına kaşın, şubat ortasına gelindiğinde Sahra Altı ülkelerde tek bir aşı bile yapılmamıştı.
Halkların Aşı İttifakı (The People’s Vaccine Alliance) adındaki küresel sivil toplum oluşumu gelişmiş ülkelerin dünya nüfusunun yüzde 14’üne sahip olmalarına rağmen ümit vadeden Covid-19 aşıların yüzde 53’ünü satın aldığını ifade ediyor. Küresel eşitsizliklerin pandemi öncesi dönemde de belirgin olduğu, yoğun bakımların, ventilatörlerin ve oksijen desteğinin son derece yetersiz olduğu Afrika kıtasında pandemiyle birlikte bir uçuruma dönüştü. Böylesi bir tabloda Gana birkaç gün önce Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı’ndan (Covax) yararlanarak aşı alan ilk Afrika ülkesi olurken, Afrika Birliği tarafından güvenceye alınan aşıların teslimat tarihi nisandan önce olacak gibi görünmüyor.
Diğer yandan varyant virüsler ve aşılama programları arasındaki kıyasıya yarış devam ederken, gelecekle ilgili çelişkili öngörüler kamuoyunun gündemindeki yerini koruyor. Aşılamanın gecikmesi sadece ahlaki değil, yeni ve daha dirençli varyantların ortaya çıkmasına neden olabileceğinden, küresel sağlık açısından da büyük sorunlara yol açıyor. Geçen hafta Minnesota Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Araştırma ve Politika Merkezi Başkanı Dr. Michael Osterlom, NBC’ye verdiği demeçte, bu kaygıyı açıkça dile getirdi ve bir kasırganın yaklaşmakta olduğunu paylaştı. Dr. Osterlom, toplumlarda yeni varyantlara bağlı olgu sayısının büyük bir hızla arttığını anımsattı. Beş kuvvetindeki Covid-19 kasırgasını muhtemel hale getiren dört önemli belirleyici olduğunu ve bunların, virüs mutasyonları, önlemlerin gevşetilmesi, aşılamada gecikme ve tekrar enfeksiyona yakalanma olasılığı olduğunu belirtiyor.
Aşılanması geciken bazı bireylerde tekrarlayan enfeksiyonlarla ilgili en önemli kanıt 26 Şubat’da Kentucky’den geldi. Üç farklı sağlık sorunuyla izlenen ve Kentucky’de bir bakım evinde yaşayan beş kişi, Temmuz 2020’de PCR testiyle kanıtlanmış Covid-19 enfeksiyonu geçirmişlerdi. İlk enfeksiyonda ikisi hafif belirtilerle, üçü de herhangi bir yakınma olmadan iyileşmişlerdi. Hepsine en az dört kez PCR testi yapılmış ve hepsi negatif sonuçlanmıştı. İkinci enfeksiyonda beşi de tekrar Covid-19’a yakalandı, hepsi enfeksiyonu ağır geçirdi ve biri hayatını kaybetti. Dr. Osterlom bu sarmaldan çıkabilmemiz için aşılamanın hızlanması ve dünya genelinde SARS-CoV-2 virüsündeki genetik değişikliklerin (yeni varyantların) çok daha yaygın izlenmesi gerektiğini belirtti. Bugüne kadar dünya genelinde 2.5 milyon insanın ölümüne neden olan SARS-CoV-2, 100 nanometre büyüklüğünde. Yani 10 triyon tanesi bir yağmur damlası büyüklüğünde olan bir RNA virüsü gizemini korumaya ve insanlık için tehdit oluşturmaya devam ediyor.
Yeni varyantlar ise büyük bir hızla ortaya çıkmaya ve yayılmaya devam ediyor. 24 Şubat’ta New York’tan ‘B.1.526’ adı verilen varyantın ilk kez kasım ayındaki örneklerde ortaya çıkmaya başladığı ve artık New York’ta Covid-19 tanısı alan hastaların yüzde 25’inden bu varyantın izole edildiği bildirildi. Diğer bir varyant da yine kasım ortalarında ilk kez ortaya çıkan ve şu anda 19 ülkeye yayılmış olan Kaliforniya varyantı, yani ‘B.1.427/B.1.429.’ New York varyantıyla ilgili daha ayrıntılı bilimsel veriler beklenmekle birlikte ilk izlenimler aşıların etkinliğini azaltma ihtimali olduğuna işaret ediyor. Kaliforniya varyantı ise çok hızlı bulaşma özelliğine sahip. Ocak ayında Kaliforniya’da izole edilen SARS-CoV-2 virüslerinin yüzde 50’sini yeni varyant oluşturuyor. Güney Amerika’dan da mutasyona uğramış virüs haberleri geliyor; Brezilya’daki ‘E484K’ mutasyonu da aşıların etkinliğiyle ilgili sorun yaratabilecek bir genetik değişiklik izlenimini veriyor. Finlandiya’da saptanan ‘Fin-796H’ varyantının ise elimizdeki PCR testleriyle tespit edilemediği bildirildi.
Öte yandan dünyada genel olarak olgu sayısındaki düşmenin nedenleri de araştırılıyor. Değişik araştırmacılar insanların kişisel korunma önlemlerine daha iyi uymaları, hava sıcaklığının kuzey yarımkürede artmaya başlaması, kısıtlamalar ve aşılamanın başlamış olması gibi faktörleri olası neden gibi vurguluyorlar. Büyük bir ihtimalle hepsinin ortak etkisi demek daha doğru olacak.
Aşılamanın klinik çalışmalarla değil, gerçek hayat uygulamalarıyla ilgili ilk sonuç İsrail’den geldi ve 24 Şubat 2021’de The New England Journal of Medicine’da yayınlandı.
Yazarlar 20 Aralık 2020-1 Şubat 2021 tarihlerind İsrail’de Biontech-Pfizer mRNA aşısı yapılan 600 bine yakın bireyle, aşı olmayan aynı sayıdaki bireyin Covid-19 enfeksiyonundan nasıl etkilendiklerine dair sonuçları paylaştı. İlk doz aşıdan sonraki ilk 20 gün içinde Covid-19’dan ölümü yüzde 72 oranında, hastaneye yatışları yüzde 74 oranında azalttığını bildirdiler. Yazarlar aşılamanın üzerinden zaman geçtikçe aşının sağladığı kazanımların arttığını da ekledi.
Aşılamayla ilgili başka önemli bir bulgu da Londra’dan geldi. Daha önce Covid-19 enfeksiyonu geçirmiş ve vücudunda antikor gelişmiş olan 51 bireye, Biontech-Pfizer aşısı yapıldığı zaman oluşan antikor miktarının, daha önce enfeksiyonu geçirmeden aşılananlara göre çok daha yüksek düzeylere ulaştığını The Lancet’de yayınlandı. mRNA aşılarıyla ilgili diğer bir önemli bir bilgiyi de 22 Şubat’ta Britanya Halk Sağlığı Kurumu paylaştı ve Biontech-Pfizer aşısının tek dozunun enfeksiyon riskini yüzde 72 oranında azalttığını bildirdi. Bu bulgu toplumların daha hızlı aşılanmasını gerektiren koşullarda, ikinci dozların zamanlaması konusunda yeni yaklaşımlar sağlıyor. Ancak, halen daha yeni varyantlar değişik coğrafi bölgelerde pandemi içinde potansiyel pandemiler tehlikesi taşıyor.
Bugünkü bilgilerimizle pandeminin seyri ve sonrası ilgili öngörülerimiz ne olabilir?
Pandemi bittiği zaman ne gibi değişiklikler olacağını öngörmek güç. Nobel edebiyat ödülü sahibi Jose Saramago ‘Körlük’ adlı kitabında hiç beklenmedik bir zamanda ortaya çıkan bir körlük salgınının toplumda nasıl hızla yayıldığını, insanlar ve kurumlarda nasıl kaos yarattığını ustaca anlatır. Saramago’ya göre, “İnsanların nelere muktedir olduklarını önceden asla bilemezsiniz, beklemeniz gerekir, kuralları zaman koyar, zaman bizim masanın karşısında oturan kumar partnerinizdir, elinde destenin tüm kartlarını tutar, yaşantımız, yaşantılarımız için kazanan kartları tahmin etmemiz gerekir.”
Pandemi, 14 ay gibi kısa bir sürede mevcut dünya düzeninin yetersizlikleri ve kırılganlıklarını çok açık ortaya koydu. Zaten zorlanan sağlık sistemlerindeki artan kırılganlık, sayısız kayıp veren ve tükenme aşamasına gelen sağlık çalışanları, kısıtlamaların getirdiği toplumsal ve bireysel olumsuz psikolojik etkiler, eğitim yetersizlikleri ve ekonomik çarklardaki yavaşlamanın toplumlar üzerindeki olumsuz etkileri her geçen gün biraz daha fazla algılanıyor. Bu nedenle birçok bilim insanı ve düşünür pandemi sonrası dünya düzeninin eskisi gibi olmayacağı konusunda hemfikir.
Pandeminin seyrine gelince, yavaş yavaş şiddetini kaybedebilir ama tümüyle kaybolmayabilir. Dünya üzerinde bizimle birlikte yaşamaya devam eden, influenza enfeksiyonu gibi yılın bazı mevsimlerinde ortaya çıkan belirli sayıda insanı hastalandıran bir enfeksiyona dönüşebilir. Bu nedenle her sonbaharda o sene için salgın yapması beklenen yeni SARS-CoV-2 mutantları için hazırlanmış bir aşı olmamız gerekebilir. Bir diğer olasılık ortaya çıkan yeni varyantların yaratacağı küresel salgınlar için yeni aşılar geliştirilmesi ve toplumların aşılanması gerekebilir. Daha düşük bir olasılık, mutasyonların virüsün insanlara bulaşma ve onları hasta etme kapasitesini kaybetmesine yol açması. Öte yandan bu gelişmeler çerçevesinde kısıtlamaların çok hızlı olamayacağını, test sayısının artması ve dünya genelinde ve ülkelerde virüsün geçirdiği genetik değişiklikleri (mutasyonları) ve ortaya çıkan yeni varyantları daha yoğun bir şekilde taramanın ve aşılamanın dünya genelinde eşitlenmesi ve hızlanmasının şu andaki en önemli stratejiler olduğu kesin.
Afrika’daki durum, “Pandemide herkes güvende olana kadar, hiç kimse güvende değildir” sözünün somut bir kanıtı. Eğer aşılamada eşitlik gözetilmezse ve geç kalınırsa dünyada Covid-19’un farklı varyantlarının neden olduğu farklı farklı pandemiler eş zamanlı yaşanmaya başlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Tedros bu tablo karşısında ‘‘Dünya ahlaki açıdan başarısızlığın kıyısında ve bunun bedeli yoksul ülkelerdeki yaşamlarla ödenecek’’ ifadesini kullandı. Buna rağmen aşı milliyetçiliği ve ekonomik eşitsizler nedeniyle aşı yarışı da zamana karşı değil, ülkelerin birbirleriyle yaptıkları bir yarışa dönüşmüş durumda. Oysa Dr. Anthony Fauci aşı yarışıyla ilgili görüşünü şu şeklide ifade etti: “Bu öyle bir yarış ki, bir yarışmacının tek başına ipi göğüslemesinin bir ödülü yok. Bütün yarışmacılar ipi birlikte göğüslerse ve hepsine de bir kupa verilirse bu yarış kazanılır.”
* Dr. İlker Kayı, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi / Dr. İ. Cem Sungur, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi misafir öğretim üyesi