Tam bu noktada Kanal İstanbul, iki ülke yönetimleri arasındaki ilişkilerin ‘doğal sınırları’nı gösteren bir proje/girişim olarak öne çıkıyor. Çavuşoğlu’nun Kanal İstanbul ile Montrö’nün birbirine etkisi olmadığını söylemesi ya da Lavrov’un Kanal İstanbul’un boğazlar konusunda mevcut statüyü değiştirmeyeceğini umut ettiklerini belirtmesi bu durumu değiştirmiyor. Aksine bu açıklamalar, ‘açılış’ adına yapılan şovlara rağmen geleceği hâlâ belirsiz olan bu projenin bugün karşılıklı çıkara dayalı ilişkilerin devamı önünde engel olmaması yönünde yapılmış açıklamalar olarak anlam kazanıyor.
Öte yandan Erdoğan’ın Kanal İstanbul ile ilgili ortaya koyduğu hedefler Çavuşoğlu’nu yalanlıyor. Çünkü Erdoğan, Montrö Anlaşması’nın Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırladığını ama Kanal İstanbul’da egemenliğin tamamen Türkiye’nin elinde olacağını söylüyor. Devamında da “Daha iyisine imkan bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdüreceğiz” diyor. Bu açıklamaların arkasında nasıl bir siyasi hesap/niyet olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Erdoğan, Kanal İstanbul’u Montrö’yü geçersizleştirecek ve Boğazlar konusunda yeni pazarlıklara kapı aralayacak bir proje olarak görüyor.