Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
İsrail, uzun yıllardır Orta Doğu’nun tüm su varlığını kontrol altına alıp kendine bağlamak amacıyla savaşlar, soykırımlar ve işgaller gerçekleştiriyor. Lübnan’a yönelik İsrail’in saldırıları ‘ateşkes’ anlaşmasıyla dururken, İsrail’in Lübnan’a saldırmasındaki asıl amaca ulaşmış durumda. Yapılan anlaşma ile Hizbullah Litani Nehri civarını boşaltacak. Lübnan ordusu ise Litani havzasının uzağında konuşlanacak. Bu anlaşma İsrail’in kuruluşundan bu yana hayalini süslediği bölgeye yerleşmesini sağlayan bir özellik taşımakta.
Litani Nehri Orta Doğu’daki geniş su havzaları arasında suya sahip olan tek bölge olarak anılmakta. Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nden doğarak yine Lübnan’dan Akdeniz’e dökülen Litani Nehri aşan veya sınır oluşturan bir nehir değildir. 1897’de Theodor Herzl’in II. Abdülhamit’e Osmanlı borçlarının Yahudi teşkilatları tarafından ödenebileceği, bunun karşılığında da Filistin’de Yahudi yurdu kurulması isteğinde bulunurken, talep edilen bölge Litani Nehri çevresidir.
1953 yılında ABD Başkanı Eisenhower, bölgede gerginliğe yol açan ve ABD çıkarlarına zarar verebilecek potansiyel taşıyan su sorununu çözmek amacıyla Araplarla İsrailliler arasında su anlaşması için girişimde bulundu ancak bir anlaşma sağlanamamıştı. Anlaşmayı kilitleyen sorunların başında İsraillilerin Litani Nehri’ni istemesiydi. Diğer yandan 1967 yılında yaşanan ve “Altı Gün Savaşı” olarak anılan savaşın sebebi de su kaynaklarını işgal etmekti. Dönemin İsrail Savunma Bakanı Moshe Dayan, hem Arapların hem de kendilerinin bu savaşa su kaynaklarını kontrol etmek için girdiklerini açıklamıştı.