Saldırıdan sonra İsrail’e açık çek veren, her türlü destek mesajı gönderen Avrupa ülkeleri ve ABD, bir kez daha siyonist devletin Filistin halkına karşı katliamlar yapmasına yeşil ışık yakıyor. Ülkeleri ellerinden alınan, katliamlara uğrayan, ablukadan bunalan Filistinliler, son saldırıda görüldüğü gibi, Yahudi siviller için bir tehdit olmaya devam ediyor. Bu nedenle Yahudilerin güvenliği Filistin halkına karşı katliamlardan, yaşam alanlarını daraltmaktan geçmiyor. Hep birlikte güvenlik paranoyasına kapılmış bir İsrail yarattılar. Bu en çok da İsrail egemen güçlerinin lehine, halkının aleyhine bir durum. Otoriter, faşist, gerici hükümetler bu dinamikler üzerinden varlığını sürdürüyor ve buna karşı çıkan milyonlarca İsraillinin sesi “güvenlik” bahanesiyle kolayca bastırılabiliyor. Sağcı hükümete karşı aylarca süren son kitlesel gösteriler aynı zamanda bir değişim arzusunu temsil ediyordu.
Filistin sorununun çözümünün çıkış kapısının demokratik bir İsrail’den geçtiği bir kez daha görüldü. Zaman zaman yükselen bu eğilim içeride aşırı-sağcılar, faşistler, dinciler; dışarıda ise HAMAS gibi İslami örgütlerin eylemleriyle bastırılıyor. Her saldırı ve katliam İsrail gericileriyle radikal İslamcıların işine yararken, barış, demokrasi, kardeşçe bir arada yaşamayı savunanlara darbe olarak geri dönüyor.
İsrail ve Filistinli ilerici güçlerin seslerini duyuramamaları, bir güç haline gelememelerinde, aynı zamanda sözde barış, demokrasi, iki devletli çözüm diyen ama İsrail devletinin her saldırısına tam destek veren Avrupa ülkelerinin sorumluluğu çok büyük.
İki tarafından gerici güçlerinin yedeğine düşmeden, İsrail ve Filistinli ilericilerin, antifaşistlerin, savaş karşıtlarının gösterdiği birlikte yaşam yolu tek çıkış adresi. Gerisi daha çok kan ve gözyaşından başka bir şey değil.