Evet, hükümet TÜSİAD’a bir gözdağı vermek istiyordu. Yayın organlarının yardımıyla bunu başardı da. 40 gündür orada, tezekle sulanan alanda direnen işçilerin bunu başaracağı yoktu nasılsa.
İşçilerin sözüne kulak vermeyen, onların derdine sahip çıkmayan geniş bir demokrat kesim hikayenin burasında otlaya kaldı.
Onlara kalırsa bütün mesele hükümetle Yılmaz arasındaki ahlak dışı kapışmaydı. Olayın iki tarafı vardı:
Baskıcı hükümet ve demokrat TÜSİAD.
Sendikalaşmanın imkansız kılınması, sendikalı işçilerin ‘performans yetersizliği’ gerekçesiyle kapı dışarı atılıvermeleri, onunla da kalmayıp yuvalandıkları alana tezek dökülmesi sadece teferruat idi.
Sonunda hükümet ile TÜSİAD elele verip büyük bir başarıya imza attılar. İşçilerin taraf olarak görülmediği bir çatışmayı toplumun gündemine getirdiler.
Devlet ile sermaye, rezil bir onur müsameresi, değişen bir koltuk ama sarsılmayan erk bölüşümüyle bu badireyi de birlikte atlatıverdi. Daha geçenlerde Koç ile Başbakan’ın mutlu beraberliğine çok şaşırıp fena içerleyen ‘demokratlar’, olan biteni böyle okumuyorlar elbet. Biz bu etik problem karşısında kimin yanında olduğumuzu biliyoruz, değil mi? Hakemlikte gönlümüz yok, değil mi? Umudumuzu patronların onuruna bağlamadık, değil mi?