BEHZAT ŞAHİN
@behzatsahin7
Boğaz’ın en muhteşem manzaralarından birine sahipti Huzur Restaurant. Üsküdar Salacak’ta, ‘Arabın Yeri‘ diye bilinirdi.
Garsonlar, ilk kez gelenlere hep aynı espriyi mutlaka yapardı:
“On liran var mı?”
“Evet?!”
“Çıkar.”
Kâğıt onluğu alıp arka yüzünü çevirerek açısını ayarladıktan sonra “Oturduğunuz yerin kıymetini bilin” dercesine size gösterirlerdi. Paranın ön yüzünde Atatürk’ün portresi, arka yüzünde ise meyhanenin manzarasının aynısı vardı: Önde Kız Kulesi, arka planda Tarihi Yarımada…
Para sahibine döner miydi bahşiş mi kaydedilirdi, hatırlamıyorum. Zaten birkaç sene sonra 10 liralık banknot yerini 10 bin liralık banknota bıraktı.
Huzur’un yeri şimdiki Köfteci Yusuf olabilir mi? Köftenin yanında ayran, kola filan servis ediliyor. Eğer yanılıyorsam, bilgisi olandan yardım rica ediyorum. Huzur’un ne zaman kapandığını hatırlamıyorum. Zaten Üsküdar’da meyhane mi bıraktılar?
Salacak’a yolum, Üsküdar merkezdeki son iki meyhaneden birine giderken düştü. Asena’yla (Özkan) Çarkıfelek’te buluşacağız. Ben yine erken davrandım, Salacak’ta bir yürüyüş yapıp Huzur’un oralardan geçtim, soluklanma birası için de Şadırvan’a uğradım. Belki hatırlayan olur, daha önce yazmıştım, Şadırvan bir önceki belediye yönetimi döneminde, sahibi Cemal beyin ölümü nedeniyle kapanma tehdidi altındaydı. Belediye el değiştirince bu durum da değişmiştir diye düşünüyordum. I-ıh.
Daha girmeden acayipliği fark ettim zaten; tabeladan ‘Şadırvan‘ sökülmüş, ‘Restaurant’ kalmış. Siparişimi alan Hakan beyle (Bakırhan) önceki gelişimde tanışmıştık. Bir-iki yudum almıştım ki hatırladı beni, tekrar yanıma geldi. Zaten merak içindeyim.
Hakan beyin anlattığına göre, mirasçılar ruhsat devri konusu tıkanınca kendisi mülk sahibiyle kontrat yapıp ismini de değiştirerek (Şadırvan ismiyle ilgili tepkisi de vardı önceki yönetimin. Şimdi ‘Yeni Nesil’ yapacaklarmış, naçizane “Yapmayın” dedim. ‘Eski’ deyin bari). İşletme ruhsatı talebinde bulunmuş. Cevap bile alamamış, belgeleri iade etmişler. Şimdi her şey belirsiz. Şimdiki belediye başkanı Sinem Dedetaş’ın durumun hassasiyetinden haberi olmadığını düşünüyorlar. Son iki kaleden birinin surlarında açılan gedik nasıl kapanacak, kimse bilmiyor.
Asena gelince hesabı ödeyip kalktık. Çarkıfelek, Şadırvan’ın hemen paralelinde, Eskikeresteciler Sokak’ta.
Girişin solundaki dört kişilik masaya oturduk. Zaten dar ve uzun bir salonu var. Yoğun bir gün değil. 12 masanın birkaçında oturan var, onların da çoğu dört ekranda yayınlanan at yarışıyla ilgili. Bizim hizamızdaki iki masadan sonra kasa ve bar, yanında mutfak, onun yanında da tuvalet var. Pisuvar ve lavabo yan yana, bir de kabin. Biraz köhnemişler.
Meze dolabının başına geçtik. Yarımşar porsiyon barbunya pilaki, yoğurtlu şakşuka (bana göre köpoğlu), Rus salatası, soslu patlıcan (bana göre şakşuka), cacık söyledik.
70’lik? Fazla olurmuş, Asena kendi karışımı bir kokteyli içmiş de gelmiş; o zaman 50’lik.
Bizde muhabbet gırla. Asena’yla 40 yıla dayanan bir arkadaşlığımız var. Cumhuriyet Gazetesi’nde çalıştığım yıllarda başlayan…
Bu Asena o zaman da her şeye muhalifti. Dışarıya karşı gazetemize toz kondurmadığımız yıllarda, yemekhanemiz ve yemekler pek iç açıcı değildi. Gerçi yayın yönetmeniyle baş yazar da bazen bizimle birlikte yiyordu. İşte Asena, hislerimize tercüman olan, isyanını şahane bir mizahla dile getirdiği çıkışlarından birini, yemek kuyruğunda yaptı.
Lütfen koro halinde, yüksek sesle okuyunuz. Sadece erkekler, bariton:
‘Shell Rotella 20/50,
(nakarat) Shell Rotella 20/50,
(burada muavin, tenor) Kaptan bu bizim yağımız değil mi?
(burada kaptan şoför, bas) Evet muavin bizim yağımız…’
Gülmekten yerlere yattık.
1980 sonrası doğanlar için bir hatırlatma yapayım, bu reklam müziği o zamanlar ağır vasıta şoförlerine yönelik bir motor yağı reklamına aitti ve nakaratı herkesin dilindeydi. Bizim yemeklerden de yağı esirgemiyorlardı ama ne yağı olduğu hiçbirimizin malumu değildi.
Bak aklıma geldi, bir dedikodu daha yapayım. Yine o zamanlar, yani 80’li yıllarda Cumhuriyet’in giriş katını akşam saatlerinde bara dönüştüren çetenin başında da Asena Özkan, Turhan Günay, Semih Poroy, Kamil Masaracı vardı. Birinin doğum günü kutlandığında mutlaka bir şişe içki ortaya çıkardı. Tabii doğum günü bahane!
Yine bir akşamüzeri içmek için bahane arayan bu çete, gazetenin bobin dairesinde doğum yapan kediciğin yavruları için anında ‘İyi ki doğdunuz’ partisi düzenlendi. Daha sonra akşamüzeri içkilerinin kod adı ‘Çapari‘ olarak belirlendi. Yani herkes ortaya para atsın da bir ya da iki şişe alınsın. Tedarikçi, Cumhuriyet’in ünlü simalarından Kâhya Ziya idi. Ziya, Nadir (Nadi) beyin aracının park edildiği minik garajda saklayıp el altından sattığı viskileri getirir, parasını da peşin alırdı. Uzun yıllar süren bu şamataya bir gece İlhan Selçuk da katılınca ipin ucu kaçtı!
Bir akşam Asena camdan dışarı bakarken gördüğü İlhan Selçuk’a “İyi akşamlar İlhan abi” deyiverdi. İlhan Selçuk, bu saatte ne olduğunu merak edince de “Doğum günü var, içiyoruz” diye durumu faş etti. Derken İlhan Selçuk aramıza katılıp viskiyi kısa sürede bitirdi. Sonrası malum, benzer geceler. Bahane çok.
Asena muhalifliğe devam ediyor hâlâ. Beşiktaş yazarı, orada da muhalif. T24’te okuyunuz. Hele X’te… Normal. Yaşar Kemallerin, Mıstıkların kucağında büyümüş 62 yaşındaki bu çocuk.
İki haftadır üst üste futbol yazarı arkadaşlarımlayım. Geçen hafta da Galatasaray yazarı Kadir’le (Çetinçalı) Kelkuş’ta rakı içtik. N’oluyor ya?
At yarışları bitince bazı masalar kalktı, üç-dört masa kaldık. Buranın patatesi iyidir, söylemesek olmaz. Mustafa’yla (Alp Dağıstanlı) Şadırvan’a gitmeden önce de uğrayıp bira-patates yapmıştık. Hazır değil, kendileri doğrarlar. Bugün biraz yağ çekmiş, muhtemelen müşteri az olduğu için. Sirkülasyon olunca ısısı ayarında kalıyor hep, yağ çekmiyor patates. Meze çeşidi ve mutfak marifeti Altunizade’deki Çarkıfelek kadar değil.
İki meyhane sahipleriyle az önce uğradığım Şadırvan’daki Hakan bey akraba.
Buranın sahibi Yavuz (Bakırhan, 53) bey. Mekânı 32 yıl önce açtığında 30-40 kadar meyhane varmış çevrede. Çoğunu önceki belediye yönetimi kapatmış. Buraya yönelik özel bir kapatma baskısı yokmuş. Açık vermeyince sorun olmuyormuş. Hep aynı müşteriler gelirmiş. Yaz olduğu için bugün işler zayıfmış. İsmini de canı öyle istediği için koymuş, özel bir nedeni yokmuş.
Yavuz beyin pek neşesi yok, ben de ağzından zorla laf alıyorum.
Ramazan ve kandillerde kapalı. Diğer günler 11:00 gibi açılıp müşterinin gidişine göre kapatıyorlarmış. Bugün erken kapanacak belli ki.
Müziğe pek kulak kesilemesek de Ekin Radyo çalıyor fonda. Hüseyin Turan, Hakan Taşıyan, Cem Adrian&Yunus Kırmacı…
İçince yine sağı-solu arama moduna geçtik. Bizimki hasretlikten ama. Selanik’e, Ragıp Duran’a bağlandık. Benim için Ragıp Abi’dir o. Dünya vatandaşı, bağımsız-bağlantısız gazeteci. Meslek etiğinin vücuda gelmiş hali. Duruşunun bedelini de ödetiyorlar zaten. Onun için Selanik’te…
Masamıza Aykut Bakırhan (32) bakıyor. Yavuz beyin yeğeni. Ara ara yardıma gelirken şimdi tam zamanlıya dönmüş. İşlerin zayıflığını mevsime bağlıyor.
Diğer garson Mehmet Kutluk (57), meslekte yeni. Coğrafyacı imiş. İkinci okul olarak da işletme okumuş. Muhasebecilik yapmış, ardından ticarete atılmış. Batmış. İki aydır burada. Servisinden de yaklaşımından da pek memnunuz. O da müşterilerden memnun: “Genellikle aynı insanlar geliyor. Seviyeli müşterisi var buranın.”
Ana yemekte pek seçenek kalmamış. Var olanı alalım o zaman. Köfte. Fena değil. Bir de meyve ikram ettiler. Zaten son iki masa kaldık. Henüz erken ama.
Rakımız bitti. Birer bira içelim. Yanında gelen fıstık -maalesef yine Altunizade Çarkıfelek’i referans göstereceğim- böyle bir yer için zarar verici. Havalar aşırı sıcak, müşteri az, çabuk bayatlamış muhtemelen.
Diğer masa da kalktı, bir biz kaldık.
Hesap!
2 bin 560 lira tuttu. Bira 120, 35’lik 900, mezeler 100-200, patates 100, köfte 280 lira.
Hâlâ içesimiz var da bekletmek istemiyoruz kimseyi. Kalktık. Döndük Şadırvan’a, birer bira da orada.
Bu iş sabaha kadar sürerdi de Asena’nın erkenden Power FM’de haberleri sunması gerek.