Diyarbakır’ın Tavşantepe köyünde küçük Narin’in öldürülmesinin ardından, ufacık kız çocuğuna hunharca kıyılması gibi bir fecaati neredeyse gölgede bırakacak dehşet manzarasıyla karşı karşıya kaldık. Birilerinin gözünde başkaları, çocuklar, özellikle başkalarının çocukları, hele kız çocukları nasıl da kolayca harcanabilir varlıklar! Çoğu erkek için kadınları kullanılıp atılabilir kılan -ve ısrarla beslenen, yeniden üretilen- kültürel kodlar, henüz tam “işe yarar” hale gelmemiş minik kızları -tam da şu sırada ortaya çıkan yeni rezalet haberine göre bebekleri de!- erkeklerin kolayca dönüveren gözlerinde “tek kullanımlık” da yapabiliyor. Cinayeti -belki oraya varan süreci- normalleştiren, cinayetin örtülmesini doğallaştıran bir aile ve köy hayatı. Tavşantepe böyle bir rezaletin yaşanabileceği tek yer midir? Güran’ların cinayet ve gizlenmesiyle ilgili kısmı -ki pek çok kişi ediyor-, bu korkunç suç ortaklığına gözünü kırpmadan, vicdanı titremeden dalabilecek tek aile midir?
Bir çocuğun öldürülmesi karşısında takındığımız tavırlarda bile, bir çocuğun öldürülmüş olmasının yaratması beklenecek dehşetin önüne geçen ne berbat bencilliklerle, benmerkezciliklerle zehirlenmiş bulunduğumuzu ortaya koyumuşuzu konu etmeliyiz ki, bunların ucu türlü hesap kitaba varıyor. Menfaat kaygıları, kendini doğrulama histerileri, çocuk cinayetinden ötürü her yeri kaplamış olması gereken saf dehşet duygusunu geriye itebiliyor. Her berbat durumdan yalanla kendini sıyırabileceğini sanan, günahgeçirmez kültürün mensupları! Kendilerinden saydıkları birilerinin işlediği korkunç suçların hepsine cennet ihtimalini ortadan kaldırmayan bahaneler bulabilen ip üstü hilebazları! Böylece hiç günaha girmiyorlar, kime ne istiyorlarsa yapabiliyorlar. Akit kafası.
“Narin Vakası” herkese hiç beklemediği yerden öyle bir çarptı ki, iktidar propaganda aygıtı bile yalana, çarpıtmaya fazla vakit ve imkân bulamadı. Fakat TV kanalları ve internet yayınlarında sergilenen sansasyon merakı, abartma ve “müşteri çekme” numaralarının utanç verici olduğunu söylemeliyiz. Medyanın görece güvendiğimiz kısmının hali de bu açıdan kötü. Müthiş buluşlar yapılıyormuş, kimsenin aklına gelmeyen bağlantılar keşfediliyormuş havası içerisinde, toplam üç cümleye sığabilecek bilgiyi aktarmak için saatlerimizi çalan ve TV şovuna dönüşen programlar, “teknik ayrıntı” yorumlama ambalajında siyasî nutuklar, fırsatını bulmuşken sergilenen sevimsiz akıl ve hüner gösterileri… Sahada koşturan ve âdetâ boğuşarak gıdım gıdım haber almaya uğraşan muhabirleri şovların flaş numarası “canlı bağlantı” oyununda figüran konumuna sokan mizansenler…