Cumhuriyet davasında tutuklu bulunan dört isim Akın Atalay, Ahmet Şık, Kadri Gürsel ve Murat Sabuncu, ‘terör’ ve ‘FETÖ’ sanıklarına mahkemelerde tek tip elbise giyme zorunluluğuna asla katlanmayacaklarını duyurdu.
Cumhuriyet’in aktardığına göre Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi üyelerinin ziyaret ettiği Cumhuriyetçiler, basın örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve halkın 11 Eylül’deki duruşmaya katılarak dayanışma göstermesini istedi.
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, Silivri’de tutuklu gazetecilere tek tip elbise kararından söz ettiğini ve “Giyer misiniz?” diye sorduğunu, gazetecilerin ise “Asla giymeyiz. Bedeline katlanırız ama asla giymeyiz” dediğini aktardı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir davaya ‘Hero’ tişörtüyle gelen sanığın tepki çekmesinin ardından terör suçları ve ‘FETÖ’ davalarından yargılanan sanıklara tek tip elbise giydirilebileceğini açıklamıştı. Cumhuriyetçiler de hayata geçerse, bu uygulamadan nasibini alabilir.
‘Burada temel kural iyi olmaktır’
Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç görüşmeyi şöyle özetledi: “Sabuncu bana, ‘9.5 ay sonra ilk kez bir gazeteciyle konuşmanın ve kucaklaşmanı mutluluğunu yaşıyorum; 9.5 ay sonra bir meslektaşımla ilk kez görüşebilmenin çok büyük bir değer olduğunun farkındayım’ deyince çok duygulandım. Kadri Gürsel, ‘Burada temel kural iyi olmaktır’ diyerek, sağlığına dikkat etmeye çalıştığını aktardı. ‘Avukat yasağının kalkmasına ve yaşadığımız tecritin hafiflemesine memnun olduk. Çok ağır tecrit koşulları altındaydık. Ancak yaşayan bilir’ dedi. Ahmet Şık, hem olmayan suça delil üretilmeye çalışıldığını söyledi, hem de 11 Eylül’deki Cumhuriyet davası duruşması ile ilgili çağrı yaptı. ‘Cumhuriyet davası, örgüt davası değildir, Cumhuriyet’i yargılama davasıdır. Bu davada, Cumhuriyet gazetesi ve rejim yargılanmaktadır. Bir avuç direnen insana hiza vermek istiyorlar. Korkunun ecele faydası yok. Korkmadan hareket etmemiz lazım. Zulme karşı korkmamalıyız. Ortak paydada birleşmeliyiz’ dedi.”
‘Cumhuriyet davası rejim davasıdır’
Dört Cumhuriyetçi ziyaret aracılığıyla şu mesajları aktardı:
Akın Atalay: “Cumhuriyet davası duruşması sonrasında moralimiz çok yüksek. İlk duruşmada yedi meslektaşımızın tahliye olması davamızın çöktüğünü gösterdi. Ayrıca derdimizi anlatabildik. Medya, yasamadan bile önemli. Bu önemin farkında olduğu için iktidarlar medyayı baskı altına alıyorlar.”
Murat Sabuncu: “İnşallah biz son tutuklu gazeteciler oluruz. Bize ağır gelen attığımız manşetleri savunmak. Ülkemiz için canımız yanıyor. Mahkemelerde gazetecilerin attığı başlıklarla niyet okunarak yargılanması çok ağır. Türkiye’de birlikte yaşam manifestosu oluşturulmasına ihtiyaç var. Bunu Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi, Ermenisi, Rumu hiçbir ayrım yapmadan birlikte yazabiliriz. Türkiye’de tekrar soru sorma cesareti gösteren haberi değerlendirebilen, yazabilen gazeteciler olmalı. İnternet medyasında ve bazı bir iki gazetede bu medyanın uçları var. Bu yüzden umutluyum.”
Kadri Gürsel: “Tutuklu bulunduğumuz 9.5 ayı hayatımdan çalınmış günler olarak kabul etmiyorum. Mağdur değilim. Burada da değerlerim ve ilkelerimle hayatımı idame ettiriyorum. Kendimi geliştiriyorum. Bunun bir siyasi dava ve operasyon olduğunun bilincindeyiz. Bize yapılan haksızlık, hukuksuzluk hayretler içinde bıraksa da davanın doğası bu olduğu için üzerimizdeki etkisi bazılarının beklediği ve sandığı gibi yıpratıcı olmuyor. Gazetecilik demokrasilerde yapılabilen bir meslek. Türkiye’de demokrasi olmadığı için gerçek anlamda gazetecilik yapmamız engelleniyor. Ancak Türkiye’de basın özgürlüğü mücadelesini vermek zorundayız. Türkiye gün gelecek demokrasiye kavuşacak.”
Ahmet Şık: “Kimse aksini iddia edemez, mesleki faaliyetlerimiz suç konusu yapıldı. Bizler kahraman değiliz. Kimse konuşmadığı için kahramanlaştırılıyoruz. Cumhuriyet davasıyla çok az sayıda kalan gazeteci ve meslek kuruluşlarını kontrol altına almaya çalışıyorlar mesleki faaliyetimize sınır çiziyorlar. Cumhuriyet Gazetesi davası aynı zamanda bir rejim davasıdır. Herkesin bir arada yaşayabileceği çoğulculuğu esas alan bir toplum ve devlet modelini ortaya çıkarmak zorundayız. Özgür kalmamız da siyasi bir kararla olacak.”