MESUDE ERŞAN
@mesudersan
Toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları yapan YANINDAYIZ Derneği’nin kurucu yönetim kurulu başkanı Nur Ger, “Bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var. 4 bin yıldır süregelen ataerkil düzenin değişimine karşı duran zihniyetle bıkmadan usanmadan mücadele etmek gerekiyor” dedi.
Ger, ataerkilliğin sadece kadın meselesi olmadığını belirterek, “Kadınları ezdiği kadar erkekleri de eziyor” dedi.
Nitekim, YANINDAYIZ Derneği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve cinsiyete dayalı ayırımcılık mücadelesinde erkekleri yanına alıyor. Erkeklerin de aktif katılımıyla, yasalar, kurumlar ve toplum hayatında dönüşümü hedefliyor.

Ger, “Bir bölgenin gelişmişliği toplumsal cinsiyet eşitliği endeksiyle birebir doğru orantılı. Bir ülke geliştiği için endeksi yükselmez, kadın-erkek eşitliğini birinci sıraya koyduğu için gelişmesi hızlanır, ekonomik kalkınma süreci kısalır” diye konuştu.
Erkeklerin kadınların yanında eşitlik mücadelesi vermesi gerektiğini belirten Ger, 3 Kasım Çarşamba günü Youtube üzerinden yapılacak #kadınerkekeşittirnokta Konferansı öncesi sorularımızı yanıtladı.
Siyaset, iş dünyası, akademi vs. alanları kadınlara ne kadar açık?
Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yayınladığı Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nun 2021 verilerine göre Türkiye’nin en düşük puan aldığı kategori kadınların siyasi katılımı alanıydı. Türkiye 156 ülke arasında 114’üncü sırada yerini aldı. Metodolojisinde Dünya Ekonomik Forumu kategorilerini referans olarak aldığımız endeks raporumuza göre de kadınların siyasete ve karar mekanizmalarına katılımının üzerinde durmalı ve geliştirmeliyiz. Topladığımız tüm verilere bakınca endekse dahil olan tüm ilçelerde kadınların kamudaki ve yerel yönetimlerin karar mekanizmalarındaki konumlarının zayıf olduğunu görüyoruz.
Durum ne yazık ki iş dünyasında da benzer şekilde. Türkiye kadınların işgücüne katılımı, eşit işe eşit ücret yaklaşımı, üst düzey yönetime katılımı dünyadaki pek çok ülkenin gerisinde kalıyor. Aslında son yıllarda kadının istihdama katılım oranında bir artış olsa da, OECD ülkeleri ve dünya ortalamalarının çok altında olduğunu görüyoruz.
Cam tavan meselesi var. Kadınların yönetici olması, yükselmeleri için teoride ortam hazır görünse bile pratik çok farklı olabiliyor. Nasıl aşılır?
Ayrımcılık daha işe alma safhasından itibaren başlıyor. Ülkemizde iş ve aile dengesini koruyucu politikalar hayata geçirilemediği için kadınlarımızdan hem geleneksel hem de çağdaş rollerin tümünü başarıyla yapmaları bekleniyor. Büyük bir haksızlık bu. Ya da baştan kariyer sıçramalarına izin verilmiyor. Nasıl olsa çocuğu olunca işi bırakacak gözüyle bakılıyor. Kadınlarımız kariyer basamaklarında ilerlemeyi seçerek çocuk sahibi olmayı daha ileri yaşlara bırakıyorlar ki, bu durum yine en çok onları zorluyor. Sonraki süreçlerde ise istemeyerek de olsa kadınlar çocuk sahibi oldukları andan itibaren kariyerlerine ara veriyor. Dolayısıyla kadınlara her an hamile kalabilir, hamileliklerinden dolayı işlerinden uzun süre uzakta kalabilir ve kariyer-aile dengesini kuramadıklarından dolayı iş hayatını bırakabilirler gözüyle bakıldığı için yönetici olmaları veya pozisyon atlamaları işverenler ve toplumun geri kalanınca olası gözüyle bakmıyor. Bu süreçte ise erkekler yol alıyorlar. Doğum izni, babalık izni, kreş hizmeti ve esnek çalışma saatleri gibi uygulamalarla bu algıyı bir nebze geride bırakmış durumdayız. Ancak cam tavan hala ciddi bir mesele.
Her mahalleye kreş gerekiyor
Her mahalleye bir kreş yapılmadıkça bu sorunu çözemeyiz. Kadın ve erkek çalışanlar çocuklarını iki yaşından itibaren kreşe bırakarak çalışma hayatında birbirlerine destek vermeliler. Pandemi sonrasında daha da hızlanan evden çalışma kültürü kadın istihdamında artışa yer verecektir. Üst düzey kadın yönetici oranı erkeklere kıyasla hala çok düşük. İş performansının bir çalışanın terfi etmesinde en büyük etken olması gerekirken hala neden aynı performansla çalışan bir erkek kadından daha tercih edilebilir oluyor? Öncelikle kadınların ve en önemlisi erkeklerin bu sorunun varlığını kabul etmeleri gerekiyor. Farkındalık gelişince dünyadaki birinci sıraya yerleşmiş olan cinsiyet ayrımcılığının karşısında durmalı ve kadınların yanında eşitlik mücadelesi vermelidirler.
Bu alanda en büyük sorunumuz ne sizce?
Bizim bir zihniyet devrimine ihtiyacımız var. En büyük sorun dört bin yıldır süregelen ataerkil düzenin değişimine karşı duran zihniyetle bıkmadan usanmadan mücadele etmek gerekliliğidir. Sivil toplum olarak bunu yapmalıyız. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve bu yoldaki sorunların giderilmesinde eğitimin tabii ki çok önemli bir rolü var. Çocuk yaşlardan itibaren aile içinde ve okulda çocuklar kız ve erkek çocuk olarak ayrıştırılmadan eğitilmeli. Sonuçta bugünün çocuğu yarının öğretmeni, avukatı, üst düzey yöneticisi olacak. Meslek sahibi olması kadar insan odaklı olması ve hiç cinsiyet ayrımcılığı yapmayan bir kimliğe dönüşmesi çocuk yaştan itibaren şekillenir.
Etrafımızdaki kadın veya erkeklerle konuştuğumuzda, hemen hepsi toplumsal cinsiyet eşitliğini mevzusunu bildiğini öne sürüyor. Ancak pratikte pek de öyle olmadığını görüyoruz.
Bizce maalesef çoğu zaman insanlar bildiklerini sanıyorlar. Ülkemizde ve dünyada çok büyük bir kesim kadın ya da erkek geleneksel rolleri başarıyla sürdürmeyi eşitlikçi bir yaklaşım olduğunu düşünüyorlar. Ataerkil zihniyetin bugünkü uzantısını da medeni bir çift olma hali olarak tanımlıyorlar. Temel sorun ataerkil zihniyet. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunun sadece kadın meselesi olduğu düşüncesi çok yaygın. Ancak ataerkillik kadınları ezdiği kadar erkekleri de eziyor. Erkekler de kendilerine yüklenen toplumsal rollerin altında sıkışıp kalıyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin kadınlar kadar erkeklere de fayda sağlayacağı düşüncesi çoğunluk tarafından benimsenirse hayal ettiğimiz dünyanın bize uzak olmadığını göreceğiz.
Erkekler yine erkeklere rol model
En eğitimli erkeklerin bile konudan oldukça uzak olduğunu gözlüyoruz. Yanınızda olan erkekler ne yapıyor? Nasıl katkı sağlıyor?
Bakın ülkemizdeki en gelişmiş kurumların kadın komisyonları var. Partilerimizin de öyle. Neden kadınlar ve erkekler ayrıştırılmış acaba? Birlikte neden çalışmıyorlar? Yani toplumsal cinsiyet eşitsizliği neden kadınlar ve erkekler ‘YANYANA’ iken konuşulmuyor? Kadınlar sunum hazırlıyor, erkekler izliyorlar. Sonrasında ise tam da ataerkilliğe yaraşır bir cümleyle yine “Kadınlara bakın. Biz size ana demişiz, daha ne istiyorsunuz” diyebiliyorlar. Bu konum dünyada ve ülkemizde her gün her işte toplumun her alanında binlerce kez tekrar ediyor. YANINDAYIZ üyelerinin büyük çoğunluğu alanlarında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınların sorunu değil bir insan hakları sorunudur diyen kanaat önderi erkeklerden oluşuyor. Projelerimize, eğitimlerimize, her türlü faaliyetimize katkı sağlıyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için erkeklerin de kadınlarla birlikte yürümeleri gerektiğini kendi şirketlerine ve çevrelerine de yayarak diğer erkeklere de rol modeli oluyorlar.
Yaklaşık 20 yıldır muhafazakâr bir parti yönetiyor ülkeyi. Bu toplumsal cinsiyet eşitliğine nasıl yansıyor?
Toplumda muhafazakâr zihniyet hakim olmasa onu temsil eden bir parti bu kadar uzun süre desteklenmezdi. Adı üzerinde mevcut durumun muhafaza edilmesi. İnsanlar değişime önce karşı çıkar. En azından ihtiyatla bakar. Ben değil önce o değişsin göreyim diyerek gözler ve bekler. Değişimin öncüsü de doğal olarak muhafaza etmeyi seçenler olamaz. Ataerkil düzen binlerce yıldır âmir olmuşsa ve burada gücü elinde tutan ve karar vericiler hep erkekler olmuşsa muhafazakar düzenin savunucuları erkek ya da kadın bu sistemin devamından yana olacaklardır. Bu çok doğal. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını benimsemeyi ‘geleneksel aile yapısının bozulması’ olarak tanımlarlar. Oysaki toplumsal cinsiyet eşitliği kadınların hayatın her alanında hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmadan fırsat eşitliğinin sağlanması anlamına gelir. Birbirleriyle eşit büyüyen ve her alanda birbirlerine destek olan kadın ve erkeklerin kuracağı aileler ve onların yetiştireceği yeni nesiller bir toplumun gelişmişliğinin temelini oluşturacaktır.
Türkiye’de kadın olmak
• 2021’in ilk 11 ayında 296 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
• Okuma yazma bilmeyen 1,9 milyon kişinin yüzde 86’sı kadın.
• TÜİK’in ‘İstatistiklerle Kadın 2020’ raporuna göre, ülkemizde kadınların istihdama katılım oranı sadece yüzde 28,7.
• 2021 Küresel GEPA Raporu’na göre, üst düzey yönetici pozisyonlarında kadın oranı sadece yüzde 30.
• 17 bakandan sadece biri, 583 milletvekilinden sadece 101’i, 81 validen sadece ikisi kadın.
• Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu 2021 verilerine göre Türkiye, 156 ülke arasında 133’üncü sırada.
• 2015-2019 yılları arasında intihar ederek hayatını kaybedenlerin yüzde 75’i erkekti. Çünkü erkekler sıkıştıkları toplumsal cinsiyet kalıpları yüzünden yardım isteyemiyorlar.
• Her beş kişiden biri dijital şiddete maruz kalıyor. Kadınların yüzde 51’i dijital ortamlarda yazılı, sesli veya görüntülü tâciz mesajları alıyor, yüzde 46’sı ısrarlı takibe uğruyor.
