DR. İLKER KAYI / DR. İ. CEM SUNGUR*
İspanyol gribi, Alaska’da deniz kenarındaki Brevig Mission köyüne 1918 yılının sonbaharında ulaştığında köyde 80 kişi yaşıyordu. Kasım ayının 15’iyle 20’si arasındaki beş günlük süre içinde köyde yaşayan 72 kişi hayatını kaybetti. Yerel yönetimin aldığı kararla hayatını kaybedenler köyün yanındaki toplu mezara defnedildi. Donmuş toprak içindeki bu toplu mezara 1951 yılına kadar kimse dokunmadı.
O tarihte genç bir İsveçli doktora öğrencisi ve mikrobiyolog olan Johan Hultin, 1918 virüsüyle ilgili bilinmeyenleri aydınlatmak amacıyla bölgeye gitti. Buzlu topraklardaki bu mezarda, pandemiye neden olan ölümcül virüsü bulabileceğini umuyordu.
Köyün ileri gelen ihtiyarlarından izin aldıktan sonra kamp kurup birkaç gün kazı yaptı. Sonunda çok iyi korunmuş halde ve üzerinde hala mavi elbisesi olan küçük bir kızın cesedine ulaştı. Başarılı şekilde akciğer dokusu örnekleri alarak cesedi ve toplu mezarı eski haline getirdi.
Hultin gerekli incelemeleri yapabilmek için Iowa Üniversitesi’nden Dr. Terrence Tumpey ile işbirliği yapmıştı. Pervaneli bir uçakla, çok sayıda durağı olan bir yolculukla ve inilen her havaalanında elindeki akciğer dokularını muhafaza ettiği kutuyu yangın söndürücüsüyle dondurmaya çalışarak Iowa’ya ulaştırdı. Ama yapılan araştırmalarda virüsü üretmek ve bilgi toplamak mümkün olmadı.
46 yıl sonra
Tam 46 yıl sonra Dr. Hultin, Science dergisini okurken Washington’daki genç bir moleküler patoloğun, Güney Carolina’da 1918 gribi sırasında hayatını kaybeden bir askerin akciğer dokusundan, İspanyol gribi virüsünün gen dizininin bir bölümünü tanımlamayı başardığını öğrendi. Hemen Dr. Taubenberger ile temas kurdu ve Brevig Mission’daki toplu mezardan bahsetti. İki bilim insanı yeni bir araştırma yapmak için anlaştılar.
Dr. Hultin kendi bütçesinden 3 bin 200 dolar harcayarak düzenlediği seyahatle bir kez daha toplu mezara geldi. Kazı sonucunda Lucy adını verdikleri İnuk bir kadının çok iyi korunmuş akciğer dokularından örnekler aldılar. Bu örnekler Washington’da Armed Forces Institute of Pathology’de Dr. Taubenberger ve Dr. Ann Ried tarafından incelendi.
10 gün sonra Dr. Hultin’i arayan araştırmacılar, elde ettikleri genetik materyalin 1918 influenza virüsü olduğunu bildirdi. 1999’da bu virüsün tüm genetik dizini anlaşılmış ve açıklanmış oldu. Daha sonraki çalışmalar virüsün aile ağacının araştırılmasına yöneldi.
Mutant virüs
Ama nasıl olmuştu da 1918 yılında bir virüs dünya genelinde, yaşları ağırlıklı olarak 20-45 arasında olan genç insanların akciğerlerine iki-üç gün içinde tümüyle hasar vermiş, dünya genelinde 40 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu? Araştırmalar 1918 influenza virüsünün, kuş ve memeli influenza virüsleri arasında bir yapıya sahip olduğunu, kuşlardan memelilere ve insanlara çok kısa bir süre içinde bulaşarak pandemiye neden olduğunu ortaya koydu. Başka bir deyişle bir kuş influenza virüsünün genetik yapıtaşları, insanlarda enfeksiyon yapan influenza virüslerininkilerle birleşmiş, yeni mutant bir influenza virüsü ortaya çıkmıştı.
1976’da ilk kez tanımlanmasından bu yana Ebola virüsü salgınları büyük çoğunlukla Afrika kıtasında oldu. 1996’da Kongo-Gabon sınırındaki Mayibout-2 adındaki köyde, bir şempanzeyi yedikten sonra yaklaşık 31 kişi hastalandı ve aralarından 21’i hayatını kaybetti. Bu, Ebola enfeksiyonunun olgu ölüm oranının yüzde 70 olduğunu gösteriyordu. Aynı bölgede bir saha biyoloğu olan Michael Fay görev yapıyordu ve yaklaşık 2 bin 500 kilometre çaplı alanda yaşayan tüm vahşi hayvanları takibine almıştı. Michael Fay’in asistanları Mayibout-2 köyü yakınlarda 13 gorilin ölü bulunduğunu da bildirmişti. Araştırmalar sonucu Ebola virüsünün de meyve yarasalarının vücudunda bulunan bir mikroorganizma olduğu anlaşıldı.
Domuz çiftliğinde

10 Ağustos 2009 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü H1N1 influenza pandemisi ilan ettikten birkaç ay sonra Meksika, La Gloria köyü sakinlerinden 10 yaşındaki Edgar Hernandez’in dünyadaki ilk H1N1 olgusu olduğunun tespit edilmesi dikkatleri bu bölgeye topladı.
H1N1 virüsü domuz, kuş ve insan influenza virüslerinin genetik yapılarının bir karışımı olarak ortaya çıkmıştı. Köyün yakınındaki, yılda bir milyon domuz üreten Smithfields Goods adlı dev domuz üretim şirketinin sahip olduğu domuz çiftliklerindeki koşulların bu mutasyonu kolaylaştırdığı öne sürüldü. Smithfields bölgeye 1990’ların ortasında gelmişti ve kurdukları çiftliklerde domuzlar dışkı havuzlarının yanındaki metal ahırlarda sıkış tepiş koşullarda yetiştiriliyordu. Satılabilecek düzeyde şişmanlamadan önce ölen domuzlar bu havuzlarda çürümeye terk ediliyordu. Yerel aktivistler, Smithfields bölgeye geldiğinden beri bu çiftliklerin yer altı sularını kirlettiği iddialarını gündeme getiriyorlardı. Eyalet valisi Fidel Herrera ise iddiaları reddederek kameralara Edgar ile birlikte poz verdi, ilerleyen zamanlarda kasabanın kaldırımlarını ve kilisenin çanını yeniledi, son olarak Edgar’ın bronz bir heykelinin açılışını yaptıktan sonra bir daha kasabaya uğramadı. 2016 yılında Mount Sinai Tıp Fakültesi’nden araştırmacıların çalışmalarıyla pandeminin ilk olarak Meksika’nın orta bölgelerindeki domuzlardan kaynaklandığı ortaya kondu.
Şu anda yaşadığımız Covid-19 pandemisine neden olan SARS-CoV-2 virüsünün de yarasa kaynaklı olduğu ve pangolin adındaki memeli hayvan aracılığıyla insanlara geçip pandemiyi başlattığı düşünülüyor. Diğer bir iddia ise virüsün laboratuvar kaynaklı olduğu yönünde. Özellikle bir önceki ABD başkanı Donald Trump, kanıt sunmadan pandeminin nedeninin Wuhan Viroloji Laboratuvarı olduğunu öne sürünce, şimşekler bu laboratuvara yöneldi. Bugünlere geldiğimizde ise Covid-19 pandemisi konusunda gündemde olan konulardan birisi de SARS-CoV-2 virüsünün kökenini aydınlatmaya yönelik araştırmaların başlamış olması.
DSÖ heyeti Çin’de
Dünya Sağlık Örgütü ve Çin arasındaki uzun süren görüşmelerden sonra, 10 bilim insanından oluşan ekip çok özel bir tarihte, salgının bir yıl önce saptandığı gün Wuhan’a ulaştı. Araştırmalarına başlamadan önce 14 günlük karantina sürelerini tamamladılar. Bilim insanları araştırma viroloji enstitüsünde hastanelerde ve olayla ilişkilendirilen deniz ürünleri pazarında incelemeler yapacak.
Salgının sıfır noktası olarak düşünülen Huanan deniz ürünleri pazarı şimdi kapalı. İsmi insanı satılan ürünler konusunda yanıltabiliyor, çünkü geçmişte bu pazarda vahşi memeli hayvanların satıldığı biliniyor. Karantina süresi tamamlanan araştırma grubunun ziyaret edip araştırmalarını sürdüreceği merkezlerden birisi de Wuhan’daki viroloji merkezi. ‘Yarasa kadın’ adıyla da anılan virolog Şi Zhengli ve arkadaşları bu laboratuvarda, son 16 yıldır subtropik bölgelerdeki mağaralarda dolaşıp yarasalardan elde ettikleri corona virüslerini inceliyorlardı. Amaçları 2002-2004 yılları arasında ciddi tehdit yaratan SARS ve 2012’de ortaya çıkan MERS gibi salgınlara yol açan corona virüslerini incelemek ve çözüm üretmekti. Trump’ın iddiaları karşısında Dr. Şi 15 Temmuz’da sessizliğini bozdu ve SARS-CoV-2 virüsüyle daha önce inceledikleri corona virüsleri arasında hiçbir benzerlik olmadığını, laboratuvarın güvenlik uygulamalarının yeterli olduğunu, çalışmalarını da tümüyle insanlığı bu tür pandemilerden korumak için sürdürdüklerini belirtti ve başkanın bir özür borcu olduğunu da ekledi. Ancak bazı bilim insanları, bu kadar tehlikeli virüsü aynı laboratuvarda karıştırmanın, çok riskli sonuçları olabileceği kaygısını taşıyorlar. Şu anda Wuhan’da incelemeler yapan Dünya Sağlık Örgütü görevlileri de bütün kartların masada olduğunu, viroloji laboratuvarı ile ilgili görüşme ve araştırmalarını mutlaka yapacaklarını belirttiler.
Hep aynı senaryo
Birçok bilim insanı, ölümcül bir virüs ortaya çıkınca mücadeleye başladığımızı, ama aslında doğru yaklaşımın çok daha önceden önlem almak olduğunu belirtiyor. Bu bilim insanlarından Dr. Peter Daszak, pandemilerin sorumlusunun aslında insanlar olduğunu ifade ediyor. Dr. Daszak ve ekibi son yüzyıl içinde insanlarda enfeksiyona neden olan 500 etkeni inceledikleri zaman, yeni mikropların yüzde 70’inden fazlasının hep aynı senaryo sonucu ortaya çıktığını fark etmişler. Ne zaman ki daha önce insan eli değmemiş bir bölgede ormanlar kesiliyor, madenler için kazı yapılıyor, yollar ve binalar yapılıp insan nüfusu orada artmaya başlıyor, işte o zaman yeni ve ölümcül bir mikroorganizmanın ortaya çıkma olasılığı artıyor.
Gezegen sağlığı
Bir ekosistem bozulduğu zaman, daha önce birbirleriyle hiç karşılaşmamış canlı türleri temas etmeye başlıyor. Sadece Çin değil, ekonomik olarak hızlı büyümeye çalışan Hindistan, Nijerya ve Brezilya da riskli bölgeler oluşturuyor. Bu bölgelerde vahşi canlılarla değişik şekillerde temas eden insanlar, doğrudan veya aracı hayvanlar yoluyla, bu bölgedeki canlılarda bulunan mikroplara hedef olmaya başlıyor. Farklı canlı türlerindeki mikroplar birbirleriyle genetik yapıtaşlarını hızla paylaşıyor. Sonuçta insanlara sıçrayan yeni mikroplar pandemiyle sonuçlanabilecek ölümcül enfeksiyonlara neden olabiliyor. Dünyada beş binden fazla corona virüsü türü olduğu tahmin ediliyor. Bu nedenle gerekli önlemler alınmazsa, Covid-19 karşılaşacağımız son corona virüsü pandemisi olmayacaktır. Bilim insanlarına göre, hızlı ekonomik büyüme hedeflerine ulaşmak için doğa tahrip edilmeye, ekolojik dengeler bozulmaya ve insanoğlu daha önce ayak basmadığı ortamlara girmeye devam ettikçe, insanlara sıçrama yapabilen virüslerin neden olduğu ölümcül yeni pandemilerle karşılaşmak kaçınılmaz olacak.
Bu durumu dönüştürmek için ciddi bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var. Sağlık bilimlerinde bu tarz bir kavramsal dönüşümde, tek sağlık, eko-sağlık veya gezegen sağlığı kavramlarının ortaya çıkmasıyla beraber yeni bir döneme giriliyor. Çeşitli isimlerle anılsalar da bu kavramlar temel olarak, sağlık bilimlerinde içinde yaşadığımız ekosistemi merkeze alan sistemik düşünce yaklaşımının benimsenmesi anlamına geliyor. Dünyanın doğal sistemlerine verilen zararlardan dolayı insan sağlığının etkilenmesinin yanı sıra insan yapımı sistemlerdeki bozulmalara, örneğin toplumlardaki güven kaybının etkilerine de odaklanıyor. Bizim daha çok insani bilimlerde duymaya alışık olduğumuz eşitlik ve hakkaniyet kavramları, gezegen sağlığı yaklaşımında tüm canlılar ve çevreyi de kapsıyor. Ormanlar, dereler, soyu tükenen canlılar veya yaşam alanları işgal edilenler için hakkaniyet talep ediyor. Bu kavramlar, bir ekosistemi paylaşan canlı ve cansız varlıkların etkileşimlerine ve sonuçlarına odaklanıyor. Sağlık ve iyilik halini korumak aynı zamanda da geliştirmek için bilim insanlarını, politika yapıcıları ve diğer tüm sektörleri işbirliğine davet ediyor. Gelecek pandemileri önlemek için başta iklim krizi olmak üzere, ormansızlaştırma, hızlı ve düzensiz şehirleşme, biyoçeşitliliğin kaybı ve insan yapımı sistemlerdeki tehditleri kısacası tüm gezegeni bütünlüklü bir şekilde görmeye olan ihtiyacımız gün geçtikçe artıyor. Mikroplar sıçramalarını yapmaya devam ediyor. Sıra bizim bir sıçrama yaparak ilerlememizde.
* Dr. İlker Kayı, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi / Dr. İ. Cem Sungur, Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi misafir öğretim üyesi