Tiyatroya, müziğe, resim ve heykele yapılan saldırılar boşuna değil. Eğlencenin, kültürün, sevincin yasak edilmesi, evlerin ve meydanların günden güne daha da daracık, daha da küçücük bir hâle getirilmesi boşuna değil. Vaktiyle büyük usta Haldun Taner?
“Gülmeyen, gülemeyen, gülerek toksinlerini boşaltamayan insanlar ve milletler hasta kaçık ve sapık oluyorlar.” demişti. Acaba idarecilerimiz hiç Haldun Taner okumuyor ve bu uyarıları dikkate almıyorlar mı?
Sanatın ve kültürün susturulması, halk nazarında canavarlaştırılması demek; Renklerin, seslerin, düşüncelerin, soruların ve cevapların tek ve kıstırılmış bir mengene içinde esir tutulması demek değil midir? Modern barbarlar avlarını birdenbire boğazlamıyorlar. Onları yıllar içinde kurdukları tuzağa razı ediyorlar. Dahası, işledikleri ve işleyecekleri suçları kurbanlarına kanıksatıyorlar. Ne oluyor o zaman? Vatandaş mağdurun değil suçlunun aklıyla düşünmeye teşvik ediliyor. Doğrunun değil, yanlışın yolundan gitmeye koşullandırılıyor.
Festival yasakları, ödenekli tiyatroların ve akademilerin özerk bir yapıya bilinçli olarak kavuşturulmaması, elbette bu ülkede çok sesliliği, barışı, adaleti ve yurt sevgisini savunanların değil, kendi istikballerini, savaşı, nefreti, ötekileştirmeyi, ırkçılığı ve gericiliği körükleyenlerin işine geliyor.
Bu çağda düşünceye pranga vurmak, köhne çağlardaki gibi yasaklara tutunmak, olsa olsa bir aczin ifadesidir. Oysa Türkiye, bu yanlış politikalara teslim edilmeyecek kadar değerlidir.