Gidişâtın merkez sağ ile sınırlı kalmadığını, aşırı sağı hazırladığını açıkça gösteren gelişme Hollanda’da yaşandı.
Faşist liderler Wilders’in başarısını harâretle ve biraz da ağızları sulanarak tebrik ettiler.
Gelişmeler tabiî ki Avrupa ile sınırlı değil.
Bu ters yüz oluşlara ne demeliyiz? Bir defâ sağ kabuk değiştiriyor. Mâkul ve ölçülü bir merkez sağ çekiliyor; bunun yerine Bonapartist-popülist sağcılık ile olağanüstü bir çeşitlilik gösteren ultra sağcılık arasına sıkışan hadsiz, küstah ve saldırgan bir yeni sağ yükseliyor. Buna toptan faşizmin yükselişidir demek- öyle diyenler de var- berâberinde kılı kırk yaran akademik tartışmaları da getirebilir. Elbette faşist, falanjist ve nazi mirâsı bu akımların ve yapıların ana malzemelerini oluşturuyor.
Bugün tırmanan faşizmler-haydi öyle diyelim-1930-1940’larda olduğu gibi kapitalizmin kurtuluşuna adanmıyor. Tam aksine, yine kapitalizmin içinden gelen bir dinamik kapitalizmin, en azından bildik bütün ölçüleriyle cenâzesini ve defnini hazırlıyor. Yükselen faşizmler, bunun bir katalizörü. Mesele, onun kalıcı olup olmayacağı.