ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
zeynepguven@diken.com.tr
@zeynepguvenunlu
Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora yapan İranlı mühendis Ali Reza Huşzaban “Vatandaşı olmadığım bir ülkede içimi ısıttı, beni çok mutlu etti” dediği bir hikaye anlattı.
İran’dan gelecek arkadaşı “Memleketten ne getireyim” diye sorunca, Ali Reza özlediği ekmeklerden sipariş ediyor. Arkadaşı da çeşit çeşit getiriyor.
Ekmekler taze taze tüketilemeyecek kadar çok olunca, ne yapayım diye düşünürken aklına İran’da yedikleri; nohut, ekmek ve et suyuyla yaptıkları Abguşt adlı yemek geliyor. Taze taze yapıp yemek için iki günde bir Kadıköy’de bir kasaba uğrayıp kemik almaya başlıyor.
Ali Reza her gidişinde o günkü yemeğe yetecek kadar kuzu kemiği alırken kasapla sohbeti de ilerletiyor. İran’dan geldiğini, Azeri olduğunu, eşiyle birlikte Fikirtepe’de yaşadığını, biyomedikal mühendisi olduğunu, Boğaziçi Üniversitesi’nde çalıştığını anlatıyor. Esnafla sohbetin banko konusu hayat pahalılığı da sık sık gündeme geliyor.
Dördüncü ya da beşinci gidişinde yine kemik istiyor: “Her zamanki gibi 10-15 lira ödeyip poşetimi aldım ve eve gitmek üzere otobüse bindim. Giderken poşeti yokladığımda sadece kemik olmadığını fark ettim, içinde et de vardı. Yanlış paketi aldığımı düşündüm, doğrusu aklıma başka bir şey gelmedi.”
Hemen geri dönüyor, bir yanlışlık olduğunu söylüyor, eti geri vermek istiyor. “Kasap almak istemedi, ‘Git git git, hiç önemli değil’ dedi. Beni utandırmak istemediği belliydi. Kemiklerin arasına bilerek et koyduğunu o zaman anladım. Yarım yamalak Türkçemle para sorunum olmadığını anlatmaya çalıştım. Hatta inandırmak için o gün biftek, köfte, ne varsa aldım. Bu sefer de o biraz mahcup oldu. ‘Kemik yediğinizi düşündüm’ dedi, insan nasıl kemik yer diye üzülmüş. Jest yapmak istemiş.“
İkisi o gün karşılıklı güzel dileklerle ayrılıyor. Ali Reza’nın içinde, yalnızca ‘yabancısı olduğu ülkede hiç tanımadığı birinin kendisini düşünmüş olmasının verdiği sıcaklık’ değil ‘memleketten gelen ekmekleri nihayet ziyan etmeden bitirmiş olmanın hafifliği’ de var!
O gün bugündür, yaşadığı ‘yanlış anlaşılma’ hikayesini gülümseyerek ve gülümseterek anlatıyor.