Son dönemin rahatsız edici yönelişlerinden biri, basın özgürlüğüne mahkemeler üzerinden getirilmekte olan sınırlamaların vahim ölçülerde yaygınlaşarak sistematik bir karakter kazanmakta oluşudur.
Bu yasakların sonuncu örneği IŞİD militanlarının 11 Haziran’da Musul Başkonsolosluğu’nu basarak buradaki görevli ve diğer vatandaşlarımızı kaçırmaları olayına getirilen yayın yasağıdır. Musul’daki hadise sonrasında başlatılan soruşturma “devletin zafiyetini ortaya koyacak yayınlar yapılması” gibi bir suç fiili üzerinden de yürütülüyor. Yaptığımız inceleme, Türk Ceza Kanunu’nda
tanımlanmış böyle bir suçun bulunmadığını gösteriyor. Böyle bir suç kriterinin demokratik bir toplumun gerek ve değerleriyle bağdaşması zaten mümkün değildir. Yasalarda karşılığı olmayan bir suç üzerinden soruşturma yapılması, daha sonra bu soruşturmanın basına yasak getirilmek için kullanılması hukuk düzeninde kabul edilebilir bir durum değildir.
Böyle bir bakış, ancak otoriter rejimlere özgü bir hukuk anlayışının ifadesidir. Demokrasilerde devletin zafiyeti varsa bunu ortaya koymak basının zaten görevidir. Hemen yayın yasağına başvurmak demokrasilere değil olsa olsa baskıcı 3. Dünya rejimlerine özgü bir kolaycılıktır.