Kuşkusuz, geçmişte ordunun birçok fiili darbesine, müdahalelerine sahne olmuş bir ülkede emekli amirallerin topluca kuvvetli bir şekilde görüş beyan etmelerinin eski tecrübelerin ışığında belirli hassasiyetleri tetiklemesi, rahatsızlıklara yol açması kaçınılmazdır.
Ancak meselenin aynı zamanda ifade özgürlüğünü ilgilendiren çok önemli bir boyutu da var. Bu çerçevede Anayasa’nın “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlığı altındaki “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” şeklindeki 26’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmünü hatırlamalıyız.
Burada bir açıklamanın kamuoyunun belli kesimlerinde ve siyaset kurumunda hassasiyetlere yol açması ihtimali, Anayasa’nın tanımış olduğu ifade özgürlüğünden feragat edilmesini gerektirir mi? Bir bildirinin farklı bir gündemi tetikleyebilme ihtimali nedeniyle vatandaşların anayasal bir haktan vazgeçmeleri bir demokraside makul karşılanabilir mi? Bir vatandaşın emekli amiral olması onu anayasal haklar konusunda diğer vatandaşlara kıyasla daha az eşit kılabilir mi?
Muhtemeldir ki, yargılama süreci işte bu gibi soruları da gündeme getirerek ifade özgürlüğü konusunda canlı bir tartışmaya sahne olacaktır. Her halükârda sanıkları, davayı izleyecek kesimleri ve kamuoyunu uzun aşamalardan geçecek bir yargılama süreci bekliyor.
Bir varsayım olarak Türkiye’deki bütün iç hukuk süreçlerinin mahkûmiyetle sonuçlanması halinde dosyanın Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar uzanabileceğini pekâlâ tahmin edebiliriz.
Tabii AİHM dediğimiz zaman, bu mahkemenin demokratik bir toplum açısından özgür bir tartışma ortamını, hoşgörüyü, çoğulculuğu her şeyin üstünde tutan, şiddete teşvik unsurunu içermediği sürece ifade özgürlüğünün sınırlanmamasını öngören yerleşik içtihatları karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin de kararlarını uygulama taahhüdü altında olduğu AİHM’ye göre, ifade özgürlüğü toplumun bir bölümünü rahatsız edici, şoke edici düşünceleri de korumalıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere, amiraller bildirisinin AİHM içtihatlarının çizdiği ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığını söylemek mümkündür.