Amerikalıları en çok zorlayan, Erdoğan’dan aynı anda hem mutedil hem de çatışmacı olmak üzere çelişen iki farklı tonda mesajın gelebilmesi. Aslında Amerikan yönetiminde uzunca bir zamandır Erdoğan’a karşı birikmiş olan, özellikle Gezi olaylarından sonra daha da belirginleşen bir rahatsızlık var.
Sonuçta Erdoğan’ın üslubu, siyaset yapma tarzı, ABD’nin Batı dünyası içinde müttefikleriyle ilişkileri yürütürken alışık olduğu kalıpların biraz dışına çıkıyor. Bu noktada Washington’un Erdoğan ile ilişkisini yürütmekte zorlandığı söylenebilir.
ABD’nin bakışını olumsuz yönde etkileyen başka faktörler de var. Yönetim, bütün kademeleriyle basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi alanlarda Türkiye’de ciddi bir gerilemenin yaşandığını düşünüyor. Bu yöndeki kaygılarını artık açıkça dile getirmekten geri kalmıyorlar. Ancak bu kaygıları ifade ederken, tepkilerini Türkiye ile ilişkileri tehlikeye atabilecek bir eşiğe tırmandırmaktan da kaçınıyorlar.
Özetle, uygulamaya baktığında, Obama yönetimi aslında kendisini memnun eden bir dizi adımla da karşılaşıyor. Sonuçta gelinen noktada Washington, Türkiye söz konusu olduğunda A) Bir tarafta ağır basan büyük siyasi ve ekonomik çıkarları ve Erdoğan’ın uygulamadaki olumlu adımları ile B) Diğer tarafta Türkiye’de demokrasinin girdiği yönelişten ve ayrıca Başbakan’ın üslubundan duyduğu rahatsızlık arasında sıkışıp kalıyor. Obama yönetimi burada ne kadar zorlansa da, son tahlilde ibrenin terazinin (A) şıkkındaki birinci kefesine kaydığını söylemek hata olmaz.