LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com
@acikcenk
Sandıkta hile yapılıp yapılamayacağı sanırım insanların zihnini en çok meşgul eden soruların başında geliyor.
Esasında hile meselesi neredeyse her seçimde gündeme geliyor.
Bitmeyen tartışma
Bu kadar çok gündeme gelmesinin birçok nedeni var.
Bunlardan biri, seçimlerde bazı izah edilemez durumların ortaya çıkması.
Bir diğeri, hemen her seçimden sonra sandıkta yenilen partilerin başarısızlıklarını gizlemek için ‘Hile yapıldı‘ iddiasını ortaya atmaları.
2017’de yapılan rejim değişikliği referandumunda, mühürsüz oy pusulalarının hukuksuz bir şekilde geçerli kabul edilmesi de toplumun bir kesiminin zihninde sandıkta hile yapıldığı algısını güçlendirdi.
Bu seçimde endişenin biraz daha yüksek olmasının bir nedeni de ülkedeki anayasal kurumların işlevlerini kaybetmiş, bir şekilde iktidarın kontrolüne geçmiş olduğu gerçeği.
Sonuçları değiştirecek türden bir hile mümkün mü?
Peki benzer bir durum bu seçimde de yaşanır mı?
Yani sonuçları değiştirecek türden bir hile mümkün mü?
Geçtiğimiz günlerde, başbakanlık müsteşarlığı yapmış eski bir bürokratla sohbet ederken bu soruyu ona sordum.
Görüşlerine kıymet verdiğim eski siyasetçi/bürokrat, ‘esasında bunun pek mümkün olmadığını, hatta Türkiye’nin belki de 1950’lerden itibaren en sağlıklı, en iyi yaptığı şeyin seçimler olduğunu‘ söyledi.
Çünkü hem Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) hem de her sandıkta her partinin temsilcisi var.
Farklı partilere mensup bu kadar gözlemcinin bulunduğu ve bu gözlemcilerin verileri kolaylıkla kayıt altına aldığı bir ortamda hile yapmanın pek kolay olmadığı görülüyor.
Hepimize sorumluluk düşüyor
Ama yine de hile tartışmasının sağlıklı bir şekilde son bulması için her partiye büyük sorumluluk düşüyor.
Dediğim gibi ülkedeki her sandığın başında neredeyse her partiden gözlemci var.
Bu gözlemcilerin her birinin o sandıktan çıkan sonucu gösteren ıslak imzalı tutanakları alma yetkisi var.
Muhalefet tarafından ıslak imzalı tutanakların sağlıklı bir şekilde alınıp bilgisayar ortamında tartışmaya el vermeyecek şekilde düzenlenmesi de gerekiyor.
Özellikle muhalefet partileri açısından seçimi kazanmak ne kadar önemliyse sandık sonuçlarına sahip çıkmak da o kadar önemli.
Sandık sonuçlarına sahip çıkmak sadece sandık sonuçlarını gösteren tutanakları almak ya da sandıklarda muhtemel bir değişikliğin önüne geçmek değil, gözlemcilerin aldığı tutanaklardaki verileri bilgisayar ortamında kayıda geçirecek ve toplam sonucu gösterecek bir programa da ihtiyaç var.
Bunu yapmak için ciddi bir organizasyon gerekiyor.
Tekrar edeyim: Muhalefet açısından seçimi kazanmak ne kadar önemliyse sandıktan çıkacak sonucu sağlama almak da o kadar önemli.
Üstelik bu seçimde daha da önemli.
Çünkü yüzde 50+1 alanın kazanacağı bir sistemde bir oyun bile kıymeti var.
İki taraftan birinin çok çok küçük bir farkla kazanması doğal olarak hile tartışmasını da beraberinde getirecektir.
Diyelim ki muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 49.5 oy aldı.
Bu durum ister istemez toplumdaki hile endişesinin kabarmasına neden olacak.
Aynı durum iktidarın adayı Tayyip Erdoğan için de geçerli.
Herkesin kendi tahminini, hissiyatını gerçek kabul ettiği, yani kişisel tahminlerin, temennilerin anketlerin yerini aldığı bir dönemde, çıkacak farklı sonuçları hileli görme eğilimi doğal olarak ağır basacak.
Bu nedenle seçim gecesi çıkacak bir hile tartışmasının çok ciddi bir tehlike barındırdığı kanaatindeyim.
Bana göre 14 Mayıs gecesi ülkemiz için en kritik gecelerden biri.
Çünkü kontrolden çıkacak hile tartışması meseleyi hiç istenmeyen noktalara taşıyabilir.
Dolayısıyla bu tür bir tartışmanın toplumsal bir çatışmaya dönüşmemesi için muhalefet partilerine büyük sorumluluk düşüyor.
Sadece muhalefet partilerine de değil, yazarlara, gazetecilere, kanaat önderlerine… yani hepimize büyük sorumluluk düşüyor.
YSK’nın rolü
Elinde somut veri olmadan hile tartışması başlatmak veyahut seçim sonuçlarıyla ilgili insanların zihnindeki endişeleri giderecek netlikte bir veri paylaşamamak toplumdaki öfkenin kabarmasına neden olacaktır.
Elde veri olmadan hile iddiası ortaya atmanın, toplumu galeyana getirmenin, muhtemel bir iç çatışmanın fitilini ateşlemek anlamına geleceğinin farkında olmamız gerekiyor.
Peki YSK, muhalefetin elindeki verilerden farklı bir sonuç ilan edebilir mi?
Bunun hem iktidar açısından hem de YSK üyeleri açısından büyük bir çılgınlık olacağını, bu nedenle böyle bir şeye kolay kolay cesaret edemeyeceklerini düşünüyorum.
Ama yine de YSK böyle bir hukuksuzluk yapmayı düşünse bile bunu engellemenin yolu da muhalefetin elindeki verilerin sağlam, anlaşılır, şüpheye yer bırakmayacak kadar net olmasından geçiyor.
İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinde sandık tutanaklarının ne kadar önemli olduğunu, bu tutanaklar olmasaydı nelerin olabileceğini yaşayarak gördük.
Diğer yandan muhalefet partilerinin YSK’daki temsilcilerine de büyük sorumluluk düşüyor.
O gece mensubu oldukları partili gibi değil, bu ülkenin bir evladı gibi davranmaları, sonuçlar kendi partilerinin aleyhine olsa bile en doğru, en sağlıklı bilgiyi toplumla paylaşmaktan geri durmamaları gerekiyor.
Seçim sonuçları kadar önemli
Ve toplumun da ortalıkta dolaşacak hile iddialarına itibar etmeden hem muhalefet partilerinin açıkladığı verilere bakması hem de muhalefet partilerinin YSK’daki temsilcilerinin açıklamalarına kulak vermesi gerekiyor.
Çünkü ülkemiz açısından seçim sonuçları ne kadar önemliyse seçim gecesini bir toplumsal çatışmaya dönüşmeden atlatmak da o kadar önemli.
Dediğim gibi, ülkemizin önündeki en büyük tehlikelerden biri, toplumdaki haklı tedirginliğin, endişenin ve kutuplaşmanın da neticesinde seçim gecesinde toplumsal bir çatışma olasılığı.
Sonuçlara sahip çıkma kararlılığının yanında gerçek olmayan bilgilerle galeyana gelmeme dirayetini de göstermek zorundayız.