Söylemlerini büyük ölçüde İsrail ve hatta Yahudi karşıtlığı üzerine kuran İslamcı hareketlerin – ki bu konuda El Kaide ve İslam Devleti hiç de yalnız değil – Filistin halkını, özellikle de Gazzelileri hedef alan, nerdeyse periyodik hale gelmiş olan katliamlara karşı kınamanın ötesine geçmiyor olmaları üzerine iyice düşünmek lazım.
Şunu artık hepimiz, öncelikle de dünya Müslümanları gördü: Filistinliler ne kadar çok ölür, ne kadar çok katliama maruz kalırsa Filistin sorunu o kadar hızlı çözülmüyor; hatta tam tersine çözüm noktasından iyice uzaklaşılıyor.
Öte yandan özellikle Gazze’de Hamas’ın ve kısmen İslami Cihad’ın inisiyatifi ele geçirmesiyle birlikte “ulusal”dan çok “dinsel” bir görünüm kazanan Filistin direnişine, sözünü ettiğimiz dünya çapındaki İslamcı hareketler, kuruluşlar, şahsiyetler sürekli gaz veriyor, Filistinlilerin ayaklarının frene doğru gitmesi halinde yüksek sesli itirazlar yükseliyor ve faturayı sadece Filistinli İslamcılardan çok, çocuğu, kadını, yaşlısıyla sivil Filistinliler canlarıyla ödüyorlar.
Bu kısır döngünün çözümsüzlükten başka bir şeye yaramadığı ortada. Radikal İslamcı söylemin esnemesi, zayıflaması ve gerilemesi olmadan Filistin sorununun çözümü için umutlanma imkanımız olduğunu sanmıyorum.