17 Aralık sürecinde Cemaat bir sürü hata yaptı. Örneğin kendi güçlerini abartıp Erdoğan’ı küçümsediler. Cemaat’le irtibatlı polis şefleri ve yargı mensuplarının, emekli ayrıldıktan veya kızağa çekildikten sonra güçlerini nerdeyse tümüyle kaybetmiş olmaları, “yaptığımız her şeyden Başbakan’ın haberi vardı” cümlesinin ötesinde pek bir söz edemedikleri ortada.
Cemaat’in bir diğer stratejik hatası, kendisini nerdeyse “sütten çıkmış ak kaşık” gibi gösterip hafızalarda hâlâ taze olan yanlış uygulamalarıyla yüzleşmeye yanaşmamasıdır. Benzer bir şekilde, özellikle tapelerin yayınlanması hakkında hem “Bizimle ilgisi yok, var diyorsanız kanıtlayın” deyip, hem de bunları hükümete ve Erdoğan’a karşı propaganda malzemesi olarak kullanmaları da Cemaat’in samimiyeti konusunda derin şüphelere yol açtı.
Son olarak, Cemaat, özellikle yerel seçimlerde, üzerine yatırım yaptığı isim ve kurumlardan beklediği verimi alamadı. Ancak sanıyorum en büyük hesap hatasını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında yaptılar. Şimdi Gül’ün siyasete vedasını ilan edip Erdoğan’ın önünü iyice açmış olmasının Cemaat’i daha da zor durumda bırakmış olduğu kesin.
Bununla birlikte Erdoğan’ı önümüzdeki dönemde en fazla zorlayabilecek odağın yine Cemaat olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Cemaat Erdoğan’ın uluslararası alandaki yalnızlaşmasının daha da derinleşmesi için elinden geleni yapıyor ve bu durumdan geniş bir şekilde istifade ediyor.
Eğer Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Batı dünyasıyla ilişkilerini rehabilite etmeye çalışmaz ya da edemezse Cemaat’in muhtemel yeni saldırılarına daha açık ve bunlara karşı daha kırılgan olacaktır. Çünkü, her ne kadar Türkiye topraklarında cereyan etse de çok ciddi küresel boyutları olan bir savaştan söz ediyoruz.