MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
İnsanlar daha uzun, daha sağlıklı, daha ince, daha güzel yaşamak ve yaşlanmanın peşinde. Modern tıp, pozitif bilimlerin ışığında sürekli gelişse de insanlık tarihi boyunca bu konularda hiç bu kadar çok yalan, yanlış, çarpıtılmış bilgi ve şarlatan ortalıkta dolaşmadı. Prof. Dr. Tekin Akpolat yazdığı ’37’inci Akşam Yemeği’ kitabıyla bu puslu ortamda doğruyu arayanlara ışık tutuyor.

Deneyimli iç hastalıkları ve nefroloji uzman hekimi Akpolat, dijital yayımladığı ve ücretsiz ulaşılabilen kitabında hem kanıta dayalı, bilimsel yöntemleri sunuyor hem de sağlıkta gerçek ötesi (post truth) dönemi, şarlatanları ve yöntemlerini deşifre ediyor. İnfodemiyle yaratılan tüm bu karmaşanın içinde, doğru veri ve bilgiye ulaşabilmenin ipuçlarını paylaşıyor.
İnfodeminin (hızla yayılan yanlış bilgiler) hastaları hatta yakınlarının tedavilerinde aksamalara neden olduğuna bizzat tanık olan Akpolat, “Tıbbi şarlatanlar yalanlarını sürekli tekrarlıyorlar. Yalan bilgi doğru bilgiden çok daha hızlı yayılıyor. Bu nedenle kitabımın daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için ücretsiz yaptım” diyor.
Akpolat sorularımızı yanıtladı:
Kitabın adından başlayayım. Neden adı ’37’inci Akşam Yemeği’?
Sağlıklı yaşamak, kilo vermek istiyorsak öncelikle alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Çoğumuzun hayatında sağlıklı yaşamamıza engel alışkanlıklar, kısır döngüler var. Fazla kuruyemiş, tatlı düşkünlüğü, hareketsizlik, fazla yemek, akşam yemeği gibi. Akşam yemeği hepimiz için çok önemli, sosyalleşmenin bir parçası. Yemek tarihindeki en önemli öğün. Önce akşam yemeğine karar verdim. Sonra bilimin dili matematikle ilişkilendirmek için başına bir rakam aramaya başladım. Bu kitabı yazmaya karar verdiğim zaman hekimlik hayatımın 37’inci yılıydı. Bu nedenle ’37. Akşam Yemeği’ adını verdim.

Günümüzün en büyük sorunlarından beri ‘infodemi.’ Böyle giderse bir halk sağlığı sorununa dönüşecek. Sizce neden bu kadar insan inanıyor ve bunların peşine düşüyor?
Hayal etmek, umut etmek insanı insan yapan temel özelliklerden biri. Özellikle hayal etmek insanlığın gelişmesinin, birçok bilimsel icadın ortaya çıkmasının itici gücü. Gerçekler de her zaman güzel olmuyor. İnsanlık tarihi boyunca hayal satmanın her zaman alıcısı olmuştur. Hayal dünyasında yaşamak, kolay çözümler peşinde koşmak insanları rahatlatan bir duygu. İnfodemi, pandemi, deprem, terör saldırıları gibi kriz zamanlarında büyük oranla yanlış bilginin yaygınlığı sebebiyle insanların güvenilir ve doğru bilgiye erişememeleri ve bu yanlış bilgilerin çok hızlı yayılması olarak tanımlanıyor. Kriz zamanlarında bilgiye olan ihtiyacın artmasıyla bireylerin doğru ve yanlış bilgileri ayırt edememesi infodeminin yayılmasına neden oluyor. Bu durum kriz dönemlerinde insanların ihtiyaç duyduğu rehberliğe erişmelerinin önünde engel. İnfodemi bir kamu sağlığı sorununa dönüşüyor. Sağlıklı yaşam, kilo verme, beslenme diye başladığım kitap beni bir anlamda bilim düşmanlığı ve infodemiyi de yazmaya mecbur etti. Bilim çok ilerledi, insanlık çok şey öğrendi. Her gün de öğrenmeye devam ediyor. Bu nedenle bilinenlere göre, elimizdeki verilere, kanıtlara göre davranalım, aklımızı kullanalım. Bizleri bilim karşıtlarının bilinmeyenlerle korkutmalarına izin vermeyelim. Tüm insanlar ellerindekinin kıymetini bilmeli, hak ettikleri etkili tedavileri almalı ve bu tedavilere ulaşabilmeliler.
Bilimin objektif verilere dayanarak söylediği, işaret ettiği veriler, ‘modern tıp’ varken insanlar nasıl oluyor da infodemiye inanmayı seçiyor? İnsanlar ne ara bilime bu kadar düşman kesildi?
Modern tıp birçok alanda önemli başarılar elde etti ama henüz çözüm bekleyen çok sorun sırada. Çok güçlü ilaçlar var ama ne yazık ki bazı ilaçların yan etkileri de var. Bir maddenin ilaç olabilmesi için yarar/yan etki oranı ölçülür, yararı daha fazla ise ilaç olabilir. İlaç yan etkileri, ilaç firmalarının hataları, modern tıptaki belirsiz, az bilinen alanlar infodemi için uygun bir altyapı hazırlıyor. Buna bir de tedavi olanağı sınırlı hastalar eklenince hayal satarak para kazanmak isteyenlere gün doğuyor. Hayal satarak para kazananlar bir yandan da bilim düşmanlığını körükler. Ortalama yaşam süremiz 70 yılı geçtiyse, 100 yaşına ulaşan insan sayısı artıyorsa bunun en önemli nedeni bilim. Sadece tıp bilimi de değil. Tamam tıp kolerayı, tifoyu tedavi ediyor ama mühendislik bilimi de kolera, tifo olmayalım diye kanalizasyon yapıyor, ziraat bilimi tarımsal üretimi arttırıyor, daha iyi besleniyoruz…

Şarlatanların en çok istismar ettiği alan tıp. Farklı coğrafyalara rağmen yöntemleri benziyor mu?
Farklı coğrafyalarda olmasına rağmen yöntemleri kesinlikle birbirine benziyor. Hatta küresel bir şarlatanlıktan bile bahsedilebilir. Hem ülkemizde hem yurt dışında birçok insanı takip ediyorum, kitaplarını okuyorum, bırakın birbirlerine benzemeyi aynı kaynaklardan beslendiklerini düşünüyorum. Sadece farklı coğrafyalar değil tarihteki farklı dönemlerle de yöntemler günümüzle benzer. Günümüzdeki şarlatanlarla orta çağdakilerin de pek farkı yok. Kitapta da bahsettiğim Red Kit’in Doktor Doxey’in İksiri adlı bölümünde 19. yüzyıl sonu Amerikası da tıbbi şarlatanlar açısından günümüzden farklı değilmiş.
‘Meslek hayatında bilimi kullananlar, özel yaşamında infodeminin peşinde koşuyor’
Eğitimli, analitik düşünmesini beklediğimiz insanlar da infodeminin peşine düşüyor. Klinikte benzer örnekler ve sonuçlarını görüyor musunuz?
Kesinlikle görüyorum. Beni bu kitabı yazmaya iten en büyük motivasyon da bu gözlemlerim. Ben meslek hayatımda bilimsel yöntemlere elimden geldiğince uymaya çalışırım. Bilimin dili de matematiktir. Meslek hayatlarında yoğun matematik, bilim kullanan ekonomist, şirket yöneticisi, bankacı, öğretmen, fizikçi hastalarımın kendi özel yaşamlarında, kendi sağlıklarında bilimi, matematiği unutup infodeminin peşine düşmelerine çok şaşırıyorum ve üzülüyorum.
Ortalıkta, farklı yollardan dolaşıma sokulan, yayılan pek çok bilgi var. Bunların doğruluğu nasıl test edilebilir?
Ben bir haber, hele aykırı bir haber okuduğumda olayın kaynağına ulaşmaya çalışırım (internet sayesinde günümüzde çoğu kez zor değil). Bu soruya kitabımdan bir örnekle yanıt vermek istiyorum. Nelly Korda dünya sıralamasında ikinci olan bir golfçü, 2021 Tokyo olimpiyatlarında altın madalya kazanmış. Korda’nın koltuk altı damarında pıhtı olmuş. Ülkemizde bir aşı karşıtı bu durumu aşıya bağlayarak paylaşım yapmıştı. Konuyu hemen araştırdım. Korda 8 Nisan’da (2022) ameliyat sonrası durumunu paylaşmış ve Ocak ayının ikinci haftasında Covid geçirdiğini belirtmiş. Ülkemizdeki aşı karşıtı ise Korda’nın paylaşımındaki resmi kullanmış ve tam aşılı olduğunu belirtmiş. Ama Covid geçirdiğini yazmamış (bilmemesi mümkün değil aksi takdirde okumadan paylaşım yapmış demek, bu da ayrı sorun), suçu aşıya atmış. Sonuç olarak takipçilerinden Korda’nın Covid geçirdiğini saklamış, eksik yazmış. Yani yalan söylemiş. Böyle bir konuda yalan söyleyenin diğer konularda söylediği ne kadar güvenilir takdir sizin.

Bazı yalan-yanlış bilgileri yayanlar maalesef hekim. Hatta isimlerinin başında prof. dr. gibi ünvanlar da var. Dolayısıyla insanların bunlara inanmaları çok daha kolay. Sizce insan sağlığını riske sokan bu insanlarda yeterince mücadele ediliyor mu?
Yeterince mücadele edildiğini iddia etmek zor.
Bilim dışı bilgilere, bunları yayanlara inananların ortak sosyo- kültürel, ekonomik özellikleri var mı?
Bu konuda bir araştırma okumadım ama gözlemlerime göre üç farklı grup var. İlki, modern tıbbın tedavi olanaklarına ulaşmakta zorlanan düşük gelire sahip az eğitimli insanlar. İkinci grup, her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da bilgi sahibi olmadan fikri olan eğitimli insanlar. Üçüncüsüyse bilgi kirliliği nedeniyle tereddüt yaşayan, korkan insanlar.
Pandemi süreci ilginç bir deneyimdi. Ama sanki iki gruba ayırdı bizi. Bilime ve aşıya inanlar ile komplo teorine ve aşıya inanmayanlar. Sizde bu fay hatları nasıl oluştu? Ne öğrendik bu süreçten?
Aslında bu fay hatları pandemiden önce de vardı. Ancak pandemi daha belirgin hale getirdi. Aşı karşıtlığı ülkemizde çok bilinmiyordu ama özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde artıyordu. Amerika’da pandemiden önce erişkinlerde kızamık vakaları görülmeye başlamıştı. Bilim karşıtlığı bilim tarihi kadar eskidir. Pandeminin bana öğrettiği en önemli bilgi kanıta dayanmayan bitkisel ürün satanların, tedavi uygulayanların, bilim düşmanlarının, aşı karşıtlarının aralarında büyük bir fark olmaması, benzer kişiler olduğunu fark etmemdir.
İnsanlar, hastalar daha basit reçetelerin peşinde. İlaç, aşı prospektüsleri dikkatle okunup, incelenirken nerede, nasıl üretildiği dahi bilinmeyen pek çok vitamin, gıda takviyesi vs. kokteyller halinde yutuluyor, içiliyor. Ciddi paralar ödeniyor. Bunun bedellerini kliniklerde görüyor musunuz?
Ne yazık ki görüyoruz. Ben iç hastalıkları ve böbrek hastalıkları uzmanıyım. Böbrek ilaç yan etkilerinin sık görüldüğü bir organ. Benzer şekilde gıda takviyeleri, kokteyllere bağlı yan etkileri de görüyoruz. Ama vitamin, takviyelerin asıl tehlikesi tedavide gerçekten etkili ilaçların yerine kullanılması ve hastaların etkili tedavilerden mahrum kalması
Diyetlere geniş bir yer ayırmışsınız. Ezcümle kanıtlarla, rüştünü kanıtlamış kaç diyet var?
Diyetlerle ilgili çalışma yapmak çok zordur. Rüştünü kanıtlamış deyimi diyetler için çok uygun olmayabilir. En çok kanıt olan diyetleri sayabilirim. İlk sırada Akdeniz tipi beslenme geliyor. Bunu DASH yeme planı (Hipertansiyonu durdurmak için diyetsel yaklaşımlar, İngilizcesi Dietary Approaches to Stop Hypertension) ve vejetaryen/vegan beslenme izliyor. Aslında bunlara diyetten ziyade yaşam tarzı demek daha doğru olabilir.
‘Mucize aramayı bırakın‘
Herkes uzun ve sağlıklı hayatın peşinde. Hem uzun yaşamak ve hem de sağlıklı kalmak ne derece mümkün? Kolay bir formülü var mı?
Keşke… Emin olun bu formülü bulan tüm Nobel ödülünü kazanır. Hem de barış, tıp, ekonomi ödülü hepsini aynı anda kazanır. Kolay formül olmasa da uzun ve sağlıklı yaşamak mümkün. Bunun yöntemi de mucize aramayı bırakıp elimizdekilerin, kanıtı olanların kıymetini bilmek.
Yemek, içmek konularını çok konuşuyoruz ama zararları çoktan kanıtlanmış çok önemli başka konuların üzerinde hak ettikleri kadar durmuyoruz…
Gerek medyada gerek arkadaşlar arasında sürekli A meyvesi, B sebzesi, C otu, XX vitamini, DD diyetinin faydaları gibi pratikte çok da önemi olmayan konuları konuşuyoruz. Bir anlamda gerçek ötesi bir dünyada yaşıyoruz. Ama sağlığımız için çok daha önemli olan sigaranın, alkolün zararları, bonzai gibi maddelerin tehlikeleri, yürüyüş parkurları, hava kirliliği, küresel ısınma, orman yangınları, çevre, yeşil alan gibi konuları konuşmuyoruz.
Kitabınızda bir arkadaşınızın aldığı ‘doping tedavisini’ paylaşmışsınız. Bu ve benzeri kürleri yaptıran çok sayıda insan var. Kürlerde neler var?
Genellikle yüksek dozda vitamin, mineral, takviye vardır ama bazılarının içinde gerçekten ne olduğunu bilmek bence mümkün olmayabilir. Bu arkadaşımın tansiyonu çok yükselmişti. Daha önce tansiyon problemi de yoktu. Doping tedavisi almış. Bu ‘tedavi’de: 1.Glutatyon 1200 mg, 2.High Dose (yüksek doz) Vitamin C 7,5 gr, 3.Metilkobalamin 15 mcg, 4.Magnezyum sülfat 0,75 gr, 5.Tiamin 25 mg, 6.Riboflavin 2.7 mg, 7.Pridoksin 5 mg, 8.Niasinamid 50 mg, 9.D-Pantenol 17,2 mg, 10.N-asetil sistein 300 mg, 11.200 cc isotonik solüsyon, 12.1000 cc izolen solüsyon bulunuyor. Sonra 1 ampul idrar söktürücü ve dil altı tansiyon düşürücü 25 mg verilmişti. Tansiyonunu iki günde kontrol altına alabildik. Gördüğüm kadarıyla doping tedavisi giderek yaygınlaşıyor. Artık evde bile yapılıyormuş.
Tüm bu okumaların, analizlerin sonucu olarak okurlarımız için 10 maddelik öneri rica etsem.
1.Ne okuyorsanız sorgulayın, kitabımda yazdıklarımı da sorgulayın
2.Şekeri, tuzu azaltın
3.Dengeli beslenin, mucize besin, diyet aramayın
4.Sebzeden, meyveden zengin beslenin, mevsiminde tüketin
5.Sigarayı bırakın, alkol içmiyorsanız başlamayın, içiyorsanız azaltın
6. Zayıf noktalarınızın, kısır döngülerinizin farkına varın, sosyal yaşantınız sağlıklı beslenmeye engelse gözden geçirin
7.Akşam yemeğini hafif yiyin, yavaş yiyin, az yiyin
8.Yürüyün, yöneticilerden yaşam alanlarınıza yakın yürüyüş yolları talep edin
9.Dünya sağlığını düşünün
10.Kendinize özel çözümler üretin
Unutmayalım ki aynı yanlışı tekrarlayarak doğru çözüme ulaşamayız.
‘Şarlatanların iddiaları uhrevi, kazançları dünyevi’
Akpolat kitabında, İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipler Birliği’nin çıkardığı, tıbbı şarlatanların on ortak özelliğini hatırlatıyor:
1.Her ne kadar modern tıbbı yerden yere vursalar da, bunu yaparken modern tıp eğitimi sonucu kazandıkları ‘doktor’ unvanlarını ve akademik kariyerlerini kullanmaya özen gösterirler. Özel muayenehanelerinde, kliniklerinde hasta bakmaya, ilaç yazmaya devam ederler.
2.Hemen her açıklamalarında bilimsel/tıbbi gerçekler/doğrularla bilim dışı yalanları/yanlışları birlikte harmanlayarak sunar. Böylece yalanları/yanlışlarını gerçeklerin/doğruların arasında gizlemeye çalışırlar. 3.İleri sürdükleri ‘ezber bozan’, ‘tabu yıkan’, ‘şoke eden’ iddiaların hiçbir bilimsel ispatı yoktur. Kendilerine soracak olursanız iddialarını ispatlamaları için bilimsel dayanağa ihtiyaç yoktur. Kendilerinin söylemiş olmaları yeterli.
4.Ortaya attıkları iddiaların çürütülmesinde kendileri açısından hiçbir sıkıntı duymazlar. Hemen yeni konular, yeni iddialar bulurlar. Hemen hepsinin kendince ‘her derde deva’ bir meyvesi, sebzesi, insan yaşamını en az 30 yıl uzatacak bir diyet/tedavi kürü vardır.
5.Yaşam düsturları ‘bir gün herkes -15 dakikalığına- ünlü olacak’, taktikleri ‘reklamın iyisi, kötüsü olmaz’dır. Bilimsel başarılarıyla değil, medyatik söylemleriyle kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışırlar.
6.Kendilerine uzatılan her mikrofona, yöneltilen her soruya, uzmanlık alanları olup olmadığına bakmaksızın mutlaka verilecek bir cevapları vardır. Bazıları daha da ileri gidip fırsatını yakalamışken derin sosyolojik tahlillerde bulunurlar.
7.Bugün zaten birçok doktorun ve tabip odalarının ‘aşırı teşhis’ten aşırı teknoloji ve ilaç kullanımına, tanı/tedavi süreçlerine tıbbi teknoloji/ilaç tekellerinin müdahalesinden kapitalist tıbba kadar bir dizi uygulamayı son derece radikal eleştiriler yönelttiğini bilmezden/görmezden gelirler. Kendilerini biricik kahraman ilan ederler.
8.Zihin dünyaları ‘komplo teorileri’yle doludur; kanserin çaresi bulunmuştur ama ilaç firmaları gizliyordur, şekerin zararı kendileri ifşa edene kadar toplumdan saklanmıştır, aşıların içinde alüminyum vardır ve otizme yol açıyordur, vb., ve de bütün bu komploların farkına varan biricik akıl sadece kendilerinde mevcuttur.
9.Açıklamalarında soyut bir ‘tıbbi endüstri’, ‘sistem’ eleştirisi varsa da hiçbir zaman mevcut sağlık politikalarını ve o politikaların sahibi siyasi iktidarı eleştirmezler. İktidar partisinin ismini ağızlarına almazlar. Sonunda da faturayı doktorlara keserler.
10.Her ne kadar bütün bu faaliyetlerini kendileri için hiçbir karşılık beklemeden, toplum için/toplum yararına, ‘uhrevi’ amaçlarla yaptıklarını iddia etseler de çabalarının meyvelerini daha çok tanınırlık/bilinirlik/kabul görme, hasta sayısı/kitap satışlarında artış gibi ‘dünyevi’ nimetler olarak toplamaktan kaçınmazlar.
Kim?
Prof. Dr. Tekin Akpolat 1960’ta doğdu. 1978’de Özel Tarsus Amerikan Lisesi’nden, 1984’te Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu Aynı fakültede 1991’de İç Hastalıkları, 1993’te Nefroloji uzmanlığını aldı. 1994’te doçent, 2000’de profesör oldu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Baylor College of Medicine ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde görev yaptı. Özel ilgi alanları bitkisel ürünler, sağlıklı yaşam, tuz, tansiyon aletleri, kan basıncı ölçümü ve yalancı bilim. Hipertansiyon, dahiliye ve böbrek hastalıkları konularında yazılmış 19 kitabı var. Son iki kitabı İyi ki Yaş Alıyorum ve İyi ki Tansiyonum Çıktı. Uluslararası dergilerde yayınlanmış 152 yazısına yaklaşık 3 bin atıf yapılan Akpolat, 1999’da TÜBİTAK Sağlık Bilimleri Teşvik Ödülü’nü kazandı. Halen özel bir hastanede çalışıyor ve İstinye Üniversitesi Tıp Fakültesinde ders veriyor.