Türkümüzün 1 Mayıs marşı, nakaratımızın ” İşçiden işçiden yana esiyor yel” olduğu başka bir dönemdi. Bugün, neredeyse 50 yıl sonra, ne o işçi sınıfı ne de o sendikal hareket var. Yel, artık işçiden yana esmiyor, sendikal hareket ise en güçsüz döneminde. 2023 Temmuz verilerine göre çalışanların sadece yüzde 14,76’sı sendikalı, sendikalı işçilerin çoğunluğu ise Türk-İş (1 milyon 270 bin üye) ve Hak İş (785 bin üye) gibi sermaye ve iktidarın güdümündeki sendikalarda örgütlü. DİSK ve KESK’in toplam üye sayısı, çeşitli kaynaklarda farklı görünse de, ortalama bir hesapla 165 bini KESK sendikalarında olmak üzere yaklaşık 360 bin civarında. Toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçilerin oranı yüzde 7’yi aşmıyor. Bu açıdan Türkiye 92 ülke arasında 77. sırada.
Sadece ülkemizde değil bütün dünyada işçi-emekçi sınıfların yapısı, toplumdaki ve üretim sürecindeki yeri değişirken, sendikal örgütlenme de güçlüklerle karşı karşıya. Ama, emek kesiminin son 20 yılda Türkiye’de uğradığı neo-liberal saldırının benzeri, en azından OECD ülkelerinde yaşanmadı. Kapkaççı, vahşi, ahlaksız bir siyasetin emek üzerindeki yıkıcı etkisi ülkedeki açlık sınırına dayanan ekonomik krizle ve otoriter rejimle birleşince DİSK ve benzeri sendikal yapıların bu kadar dayanabilmeleri bile başarı sayılmalı. Böyle bir ortamda işçinin en önemli dayanağı sendikalar güçsüzleşirken, tek silahı olan grev işsizlik ve açlığa mahkûmiyet anlamı taşıyor.
Özetle: İstanbul’da bütün yolların kesildiği, katılacak örgütlerin terörist ilan edildiği, provokasyon tehditlerinin en üst makamlardan dile getirildiği, 45 bin polisin işe koşulduğu bir ortamda, eski gücünde olmayan sendikal hareketin, uzun yıllardır pasifize edilmiş, aş-iş-ekmek derdindeki emekçi sınıfları Taksim’e çıkarmaya niyeti vardı, ama gücü yoktu.