Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Türkiye’de son yılların en çarpıcı ekonomik gerçeklerinden biri, enflasyon ile döviz kuru arasındaki makasın giderek açılması.
Bu tablo artık sadece teknik bir veri değil, doğrudan milyonlarca çalışanın, esnafın ve hane halkının yaşam standardını belirleyen bir göstergedir. Dolar artıyor ama enflasyon daha hızlı koşuyor.
(…)
- Markete giden emekli aynı sepeti doldurmak için geçen yıla göre iki kat fazla ödüyor.
- Orta gelirli bir aile çocuğuna mont alırken fiyat etiketini görünce şaşkına dönüyor.
- Esnaf, sattığı malı yerine koyamıyor çünkü maliyet enflasyonu kurdan çok daha hızlı artıyor.
İşte ‘enflasyon-dolar makası’ tam da bu noktada somutlaşıyor. Kur artışı ihracatı pahalılaştırırken, enflasyon içerideki alım gücünü yok ediyor. Böylece hem iç piyasa daralıyor hem de dış pazarlarda rekabet zayıflıyor.
Türkiye’nin önündeki en kritik soru şu: Enflasyon dizginlenmeden, maaşların alım gücü korunmadan bu makas nasıl kapanacak?
Faiz artışları tek başına çözüm getirmiyor. Döviz kuru istikrara kavuşsa bile fiyatlardaki hızlı artış durmuyor.
Burada asıl mesele, üretim verimliliğini artırmak, maliyetleri düşürmek ve fiyat istatistiklerinde güveni yeniden tesis etmektir.
Aksi halde, makas sadece açılmaya devam edecek ve geniş kitleler için yaşam giderek zorlaşacak.