ŞULE TÜRKER
Tarih alanında, özellikle de kadınların tarihteki yeriyle ilgili çalışmalarıyla tanınan Anne Kramer, son kitabında, I. ve II. dünya savaşlarında görev yapan kadın casusları konu aldı.
Her iki savaş sırasında da perde arkasında çalışmış olanları ortaya çıkarırken, daha önce hiç karşılaşmadığı isimlerle karşılaşmanın kendisi için ‘olağanüstü bir deneyim’ olduğunu belirten İngiliz yazar, “Ulusal Arşiv’de dosyaları okumak ve başarılarının izlerini sürmek büyüleyiciydi” diyor.
Araştırması sırasında karşılaştığı kadınların bir ideal ya da vatanseverlik adına veya her ikisi için de savaşmak üzere kendilerini büyük tehlikeye atmaya kendi başlarına karar vermiş kararlı kadınlar olduğunu aktarıyor Kramer: “Tehlikeli görevlerini yerine getirmişler, bazıları bu uğurda can vermişler.”
Başarıları gözardı edildi
Savaş zamanı casus olarak çalışan kadınların gerçek hayatlarının, popüler klişelerden son derece farklı olduğunun altını çizen Kramer, “Ne yazık ki pek çok kadının bu alandaki başarıları, hatta isimleri bile ya kaybolmuş ya da göz ardı edilmiştir” diyor.
Kramer’in kitabı, istihbarat camiasının kadınlara güvenmediğini de ortaya koyuyor. Erkek casusların, kadınları duygularının yönettiğine, aşık olup işleri tehlikeye atabileceklerine inandığını vurgulayan Kramer’e göre, “Hatta koca teşkilatları yöneten koca koca adamlara göre kadınlar erkekler kadar vatansever olma yetisine de sahip değiller!”
Kramer’in bir solukta okunan, Tülin Er’in çevirdiği, İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan ‘Dünya Savaşlarında Kadın Casuslar’ isimli kitabındaki kadın casuslardan bazılarının hikayeleri…
İlk Bond kızı
Christine Granville, bir gazetecinin onu ‘ilk Bond kızı’ diye tanıtmasının ardından bu sıfatla anıldı. Casino Royale’de Bond kızı Vesper Lynd karekterine de o ilham verdi.
İngilizlerle daha ilk temasında hedefi 12’den vurmuştu. Hakkında tutulan ilk rapor şöyle diyordu: “Çok akıllı bir kız görünümünde, sade giyimli ve aristokrat. Hararetli bir Polonya yurtseveri. Harika bir izlenim bıraktı.
Budin’de bir progpaganda broşürü çıkarmak ve onu sınırdan gizlice geçirmek düşüncesi var. Harika bir kayakçı ve çok maceraperest. Kesinlikle korku nedir bilmiyor ve bunu da belli ediyor.”
Granville, İngiliz devletinin umduğundan çok daha fazlasını yaptı. Bu rapordan birkaç gün sonra Macaristan’a gidip kendi karargahını kurdu. Tarta Dağları’nı Polonya’ya doğru altı, Slovakya’ya doğru sekiz defa aştı.
Polonya’ya geçtiği zamanlarda gizli posta, para ve sabotaj malzemesi taşıdı.
Defalarca kılık değiştirdi, sahte kimlikler edindi. İstanbul’dan Kahire’ye onlarca şehirde casusluk yaptı, savaşın akışını değiştiren bilgileri Londra’ya iletti.
1’nci Dünya Savaşı’nın en ünlüsü
İyi bir eğitim gören Edith Cavell başta mürebbiye olarak çalıştı ama daha sonra hemşireliği seçti. 1907’de hemşireler için önde gelen bir meslek okulunun müdürü olmak üzere davet edildiği Belçika’ya gitti.
Savaş 1914’te başladığında Cavell Belçika’da kaldı. Meslek okulu hem Belçika hem Alman yaralıları tedavi eden bir Kızılhaç Hastanesi’ne dönüştürüldü. Bu hastane aracılığıyla düşman hattının tam ortasında onlarca yaralı askeri güvenli bölgeye geçirdi.
Askerler Cavell’in hastanesine geliyor ve oradan bağlantılar kullanılarak işgal altındaki Belçika’dan geçirilip Hollanda’ya ulaştırılıyordu.
1915’in yazına gelindiğinde Almanlar şüphelenmeye başladılar, Haziran ayında Cavell’in okulunda arama yaptılar. Bundan beş gün sonra Cavell tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırıldı. 48 yaşındaydı, karara itirazda bulunmadı. Almanlar tarafından idam edildi.
Ölümünün ardından bir ikona dönüştü.
Tüm zamanların en meşhuru
Cavell’in idamından yaklaşık iki yıl sonra, 15 Ekim 1917’de, bu kez Paris’in kenar mahallelerinden birindeki bir mezbelelikte idam mangasının karşısına bir başka kadın çıktı. Alman casusu olmakla suçlanan bu kadın Margaretha Zelle MacLeod’du. Bilinen adıyla Mata Hari.
Mata Hari, Margaretha Zelle olarak 1876’da Hollanda Leeuwarden’de, zengin bir Hollandalı şapkacının kızı olarak doğdu.
18 yaşına geldiğinde kendisinden 21 yaş büyük, Hollanda sömürge ordusunda yüzbaşılık yapan Rudolf John MacLeod’la evlendi. Çift Java’ya taşındı iki çocukları oldu. 1906’da boşandılar.
Paraya ihtiyacı olan Margaretha Paris’e gidip kendini baştan yarattı; 1905’te babası Avrupalı olan Javalı prenses Mata Hari oldu.
Paris salonlarında gösteriler yapan bir dansçı olarak kariyerine başladı. Çarpıcı bir kadındı, Java tapınak dansından uyarladığı erotik dansı ve yarı çıplak sergilediği gösteri sayesinde pek çok hayran kazandı ve kısa sürede Paris’in diline düştü.
Viyana, Milano, Berlin, Monte Carlo’da dans etmeyi sürdürerek zamanının en yüksek ücretli dansçılarından biri haline geldi. Seks karşılığında ona para ve ev veren pek çok üst düzey askeri memurun, işadamının ve çeşitli ülkelerden politikacıların metresi olarak bir sevgili zinciri oluşturdu.
Savaş başladığında Mata Hari Berlin’deydi. Almanlara karşı casusluk yaptı. Ancak Alman casusu olduğu zannıyla Fransızlar tarafından idam edildi.
Başarıları hep görmezden gelindi. Erkeklerin yaptığı işin aynısını yapan çoğu kadın casusun erkeklere denk madalyalarla ödüllendirilmediği gibi…
Casuslar kraliçesi
‘Kaplan Göz’, ‘Casuslar Kraliçesi’, ‘Sarışın Leydi’ gibi birçok takma adla bilinen Alman ajanı ‘Fraulein Doktor‘, İngiltere ve Fransa’ya sızacak casusları eğiten bir casus okulu kurdu. Savaş bittiğinde ortadan kayboldu. Bugüne dek kimse onun gerçek kimliğine ilişkin kesin bilgiye ulaşamadı.
Bir görüşe göre Annemarie Lesser’di. Berlin’liydi ve 1. Dünya Savaşı’nda Alman ajanları, bazılarının intihar etmesine yol açacak kadar acımasız ve ahlaksız yöntemler kullanarak eğitmişti.
Kendisi de sahada ajan olarak çalışıyordu ve bilgi toplamak için Fransız subayları baştan çıkarıp cinselliğini kullanıyordu. Çeşitli kimliklere bürünmüş üç adamı vurup İsviçre’ye kaçmadan önce pek çok kez yakalanmaktan kurtulmuştu.
Bir başka görüşe göre ise iyi bir eğitim görmüş, 1913’te Frieburg Üniversitesi’nden felsefe doktorası almış Elizabeth Schagmuller’di. Alman ajanları eğiten casus okulunu son derece sıkı, sadistliğe varan bir disiplinle yönetti. Savaş bitince Almanya’da dönüp ortadan kayboldu.
Gerçek kimliğine ilişkin şüphelere rağmen ‘Fraulein Doktor’ denen kişi zamanın istihbarat şeflerini ve medyayı büyüledi.
Kim olursa olsun Fraulein Doktor imajı güzel, güçlü, seksi ve tehlikeli bir kadını yansıtıyordu. Mata Hari kalıbında olsa da ondan da tehlikeliydi, çünkü hiç yakalanmamıştı.
Fraulein Doktor’un kurgusal temsilleri çeşitli casus romanlarında sunulmaya devam etti ve pek çok filme de konu oldu. Ayrıca iki James Bond filminin iki çok farklı kadın karakteri de ana hatlarıyla ondan esinlenildi.
Kuzeyin Jan Dark’ı
Cesareti dolayısıyla ‘Kuzey’in Jan Dark’ı’ olarak anılan Fransız Louise de Bettignies, 1880’de St Amand’da doğdu. Oxford’daki Girton College’da iyi bir eğitim gördü. Pek çok dil biliyordu ve dini bütün bir Katolik’ti.
Aktif, özgür fikirli bir kadındı. Savaş başladığında hem Fransız hem de İngiliz istihbaratı onunla çalışmak istedi ama o Binbaşı Kirke’ye bağlı olarak İngiliz istihbaratında çalışmayı seçti.
Kurduğu seksen kişilik ağ, hem istihbarat topluyor hem de bilgileri gerekli yerlere dağıtıyordu.
De Bettignies, ajanlar ve kuryelerden oluşan ekibi yönetti. İncecik Japon kağıtlarına yazılı bilgileri Hollanda’ya taşıyarak ve Britanya’ya düzenli ziyaretler yaparak sık sık kendisi de risk aldı.
20 Ekim 1915’te Tournai’de Fransa-Belçika sınırını sahte kimlik bilgileriyle geçmeye çalışırken yakalandı. Casuslukla suçlandı ve ölüme mahkum edildi. Cezası 15 yıl ağır hapis cezasına çevrildi.
Alman ordusu için silah üretmeyi reddederek ve hapiste ayaklanma çıkararak isyan faaliyetlerine devam etti. 17 Eylül 1918’de bir ameliyat sırasındaki komplikasyonlar yüzünden öldü.
İngiliz istihbaratı “Değeri ölçülemez” hizmetler verdiğini kaydetti. Ölümünden sonra Legion d’Honneur, Croix de Guerre, OBE ve olağanüstü cesaret için verilen İngiliz askeri nişanı Palm’la ödüllendirildi. 1927’de Lille’de adına bir anıt dikildi.
Gizli kahraman
Almanlar kadın casusları genellikle ölümden çok ağır hapis cezasına çarptırmış olsa da Edith Cavell, müttefiklere yardım ettiği için idam edilen tek kadın değildi. Bunlardan biri de Gabrielle Petit’ydi.
1893’te Tournai, Belçika’da orta halli bir ailede doğdu. Katolik yatılı okulunda büyüdü. Savaş çıkınca hemşire olarak çalışmak için Belçika Kızılhaçı’na katıldı.
1914’te yaralı asker nişanlısına Hollanda’ya kaçması için yardım etti ve akabinde yolculuk sırasında Alman birlikler hakkında edindiği bilgiyi İngiliz istihbaratına ulaştırdı. İstihbarattakiler bundan etkilendi, ona eğitim verdi ve Alman ordusuyla ilgili casusluk yapması için onu işe aldı.
Onlarca sahte kimlik kullanarak bilgi toplayan Belçikalı Petit, 23 yaşında ihanete uğrayıp yakalandı. İdam edilirken, “Yaşasın Belçika” diye bağırdı.
İdamı, başarıları o zamanlar hiç fark edilmedi. Ama savaştan sonra Belçika’nın milli kahramanı oldu, Brüksel’de heykeli dikildi ve adı memleketi Tournai’de bir meydana verildi.
Ailesiyle birlikte idam edildi
Casusluktan idam edilen bir diğer Belçikalı kadın, 47 yaşındaki Elise Grandprez’ydi.
Başta müttefik askerlere barınak sağlamış, ardından erkek kardeşleri ve kız kardeşi Marie ile birlikte kuryelik yapmış, bir tren izleme noktasını idare etmişti.
O ve kız kardeşi geceleri Liege’e götürecekleri ambalaj kağıtlarına ya da basılı dergi sayfalarının satır aralarına görünmez mürekkeple istihbarat raporları yazıyordu.
Ocak 1917’de tüm aile, başka iki ajanla birlikte yakalandı. Elise, erkek kardeşi Constant ve beraber çalıştıkları biri daha ölüm cezasına çarptırılıp kurşuna dizildi.
Bıçak sırtında hayat
Birinci Dünya Savaşı sırasında Belçika’da Britanya için casusluk yapan Marthe Cnockaert McKenn ‘üstün cesaret‘inden ötürü Fransız ve İngiliz madalyalarının yanı sıra Alman Demir Haçı’nı da kazandı.
1892’de Belçika’da doğdu. 1. Dünya Savaşı sırasında iki yıl boyunca bir Alman askeri hastanesinde hemşire olarak çalışırken aynı zamanda İngiliz askeri istihbaratı için casusluk yaparak bıçak sırtında yaşadı.
George Cross madalyası almış tek kadın
Odette Sansom, SOE (Özel Harekat Komutanlığı)’nin en tanınmış kadın ajanlarından biri oldu. Yakalanıp hapse atıldıktan sonra hayatta kalan pek az kişiden biriydi. Hayattayken George Cross madalyası almış tek kadın.
Fransa’nın Amiens kentinde doğdu. 19 yaşında Roy Sansom adında bir İngilizle evlendi. Savaş patlak verince Roy orduya katıldı. 1940’ta Odette Somerset’e taşındı. Fransa’dan fotoğraflar toplayan bir radyonun çağrısına yanıt verdi ve Londra’ya davet edilmesinin ardından sonradan SOE’den olduğu anlaşılan kişilerce mülakata alınmasına çok şaşırdı.
Fransa’ya dair bilgisi ve vatanseverliği dolayısıyla düşman hatları gerisinde ajan olarak çalışmak üzere Fransa’ya dönmeye gönüllü olması istendi. 1942’de Güney Fransa’ya gitti. ‘Lise’ kod adıyla çalıştı.
Fransa’dan hayati bilgiler geçen Sansom yakalanıp ağır işkenceden geçmesine rağmen konuşmadı. Hayatı film oldu.
Çocuk öyküleri yazarı
Noor İnayat Khan sıradışı kadın ajanlardan biriydi. Asil bir aileden gelen Asyalı Müslüman bir kadındı. Annesi Amerikalı, babası Hintliydi. Müzik, dans, dinle dolu bir çocukluk geçirdi.
1930’ların sonlarında tanınmış bir çocuk öyküleri yazarı oldu. Eylül 1939’da savaş patlak verdiğinde Paris’te oturuyordu.
Nazizimden nefret eden Noor, bir Kızılhaç hemşirelik kursuna gitti ama 4 Haziran 1940’ta Alman kuvvetleri Paris’in dışına ulaştı.
Noor İngiltere’ye gitti. Adını Noor Baker olarak değiştirdi. SOE Fransızca’sının mükemmel oluşu ve telsiz konusundaki becerilerinden ötürü onu mülakata çağırdı. Noor gönüllü oldu.
Fransa’ya gönderilen ilk kadın telsiz operatörüydü. Paris ile Londra’daki SOE arasında kalan tek bağlatı o idi. Gestapo Noor’u 12 Ekim 1943’te ele geçirdi. 13 Eylül 1944’te Dachau Toplama Kampı’nda idam edildi.
Değeri bilinmedi
Hayatını yazarak kazanan ilk İngiliz kadın olarak kabul edilen Aphra Behn aynı zamanda casustu.
Astrea kod adını alan ve mükemmel Felemenkçe konuşan Aphra Behn, Hollanda askeri gücü ve Britanya’ya yönelik siyasi niyetleri hakkında bilgi toplamak için Anvers’e gönderildi.
Hollandalı Amiral de Ruyter’in İngiliz filosuna karşı patlayıcı yüklü gemiler göndereceği bilgisini şifreli olarak geri gönderen Behn, görevini başarıyla tamamladı. Ama Behn’in gönderdiği bilgi görmezden gelindi – bazıları bunun kadın olmasından kaynaklandığını söylüyor- ve ulaştırılmadı.
Hollanda filosu Thames Nehri’nden gelip İngiliz savaş gemilerini ateşe verdi. Üstüne üstlük bir de bundan dolayı Aphra Behn suçlandı ve hizmetleri karşılığında hiç ücret alamadı.
Behn hayatını kazanmak için tekrar yazmaya döndü ve 17. yüzyıl kadın yazınının en önemli eserlerinden bazılarını kaleme aldı.
Kod adı ‘Tarlakuşu’
Fransa’da 1889’da Marthe Betenfeld adıyla doğan Marthe Richard, evlenmeden önce fahişelik yaptı.
Kocası iyi bir pilottu o da uçuş eğitimi aldı. Savaş başladığında bazı kadınlarla birlikte Vatansever Fransız Kadın Havacılar Birliği’ni kurdu.
Kocası öldüğünde Madrid’de çalışan bir Fransız ajanı oldu. Kod adı l’Alouette (Tarlakuşu) idi.
Bağlı olduğu istihbarat şefi Georges Ladoux’ydu. Richard, Ladoux’ten aldığı talimat üzerine Madrid’deki Alman denizcilik ateşesi Baron Hans von Krohn’la bağlantı kurup sonradan onun metresi oldu. Von Krohn’u Almanya için casusluk yapmak istediğine ikna etti. Bu sıradan el altından bilgi toplayıp Ladoux’ya gönderiyordu.
Richard anılarında, sonunda von Krohn’a onu aldattığını ve en başından beri Fransız ajanı olduğunu söylediğini aktarır.
Richard, Alman denizaltılarının İspanya sahilindeki yakıt ikmali noktaları ve Alman ajanlarının Pireneler’den geçmek için kullandığı yollarla ilgili önemli bilgileri Fransızlara göndermişti ama savaş bittiğinde Von Krohn’la ilişkisi yüzünden Fransız hükümeti onu göz ardı etti.
Kendisinin de söylediği gibi çifte ajan olmak her iki tarafça da güvenilmemek demekti. Casusluk kariyerini anlattığı kitap çoksatanlar listesine girdi, filme uyarlandı.
Richard, 2. Dünya savaşından sonra siyasete atıldı, belediye başkanı oldu. 1982’de 92 yaşında öldü.
Kız İzciler: İyi huylu, neşeli
İngiliz gizli servisi MI5 dökümanları, Birinci Dünya Savaşı sırasında 90 kadar ergen kız izcinin çok gizli belgeleri ofisten ofise taşıyarak ve hatta bazen mesajları sözlü olarak ulaştırarak kuryelik yaptığını gösterir.
Savaşın başında MI5 erkek izcileri kullanmıştı, ama kısa süre sonra ergen oğlanların fazla şamatacı, çenesi düşük ve haylazlığa meyilli oldukları ortaya çıktı. Bu yüzden MI5 biraz tartışmalı olsa da daha az konuştuğu düşünülen ama kesinlikle daha az şamatacı ve daha az haylaz kız izcileri kullanmaya başladı.
Yaşları 14 ila 16 arasındaki kızlar Waterloo House’da ve Londra’nın merkezindeki iki büroda daha çalıştılar…
İş için seçilen izcilerin ‘iyi huylu, hızlı, neşeli ve gönüllü’ olmaları gerekiyordu.
Üç aylık deneme süresine tabi tutuluyorlar, yemek ve çay dahil haftada 10 şilin alıyorlardı.