Edebiyatın var olan düzeni savunması ve kendini yadsıması düşünülemez bile.
Var olanı savunmak yeni ve güzel arayışların son bulmasıdır ve bu, insanlığın gelişmesinin, yenileşmesinin, ilerlemesinin durması anlamındadır.
Bu ise insanın, yaşamın, edebiyatın doğasına aykırıdır.
Edebiyat insani olandır, insani olmayan, insanın gelişmesinin önünde duran edebiyat olamaz.
Var olan düzeni savunan bir edebiyatın olamayacağı gerçeği bizim tarihimizde de somut olarak görülmektedir.
İleri yaşam biçimlerinin savunulduğu halk ozanlarımızın yapıtlarının özünde, bu edebiyatın nelerin yanında olduğu, nelere karşı direndiği açıkça görülür.
Örnekse, halk ozanlarımızın (Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan, Dadaloğlu) şiirlerindeki yaşam gerçeği, Osmanlı toplum düzenini anlamamızın ipuçlarını verir.
Bu düşünce bizi, edebiyatın sömürüye, baskıya, ezilmeye karşı olan insanlığın yanında durduğu, baskı yapan, sömüren, ezen düzenlere karşı direndiği sonucuna vardırır.
Cumhuriyetle, Cumhuriyet Devrimleriyle, Dil Devrimiyle temellerini atarak yükselen edebiyatımızın direnerek, insanlık sevdasının damarını yakalayarak kurduğu gelenek, kıvancımızdır.
Aklın ve vicdanın galip geleceğini adım gibi biliyorum, demiştim seçimlerden hemen önce.
Edebiyatın vicdanının da galip geleceği aklımızdan çıkmasın.