Hitler Almanya’sı, Mussolini İtalya’sı, Francoİspanya’sı, McCarty Amerika’sı, irili ufaklı tüm yirminci yüzyıl diktatörlükleri, yirmi birinci yüzyıl başında yeni-otoriter örnekler Orban Macaristan’ı, Modi Hindistanı, hepsi hepsi aynı türküyü çağırır.
Otoriter savrulma içindeki Türkiye’nin hikâyesi, bu hikâyelerden biridir, bu açıdan diğerlerinden farkı yoktur. Son ‘Mankurt’ mevzusunun, bu çerçevede anlaşılması gerekir.
Türkiye’de ‘aydın düşmanlığı’ bu döneme özgü değil, ciddi bir geçmişi var, ama AK Parti’nin son döneminde bir kez daha tedavüle girdi, dahası iyice şedit bir hal aldı. Cumhurbaşkanı öncülüğünde bu kez ‘mankurt’ tabiri ile gündeme geldi. Sebep, yüz akademisyenin Merkel’e ‘Türkiye’deki otoriter iktidara destek verme’ mealindeki çağrı metni.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu girişimin, demokrasi mücadelesi açısından parlak bir fikir olduğunu düşünmüyorum, ama bu fikrim metni imzalamanın önünde engel olmadı, sonuçta, bu tür çağrılar otoriter rejimlere karşı dayanışma zeminleridir. Asıl vahim olan, bu olayı, ‘ülkesini başkalarına şikâyet’ olarak okumak, imzacıları düşmanlarının kölesi haline gelmiş hainler, ‘yeni mandacılar’ olarak görmek.